top of page

Babam Sait Alemdar, 1969-1979 yılları arasında Almanya eyalet boks şampiyonlukları yaşamış, Almanya’da Nakavt Kralı" ilan edilmiş ünlü bir boksördü. Canım babamın sporcu oluşu nedeniyle, çocukluğumdan itibaren yaşamım sporla iç içe geçti. Henüz 6 yaşımda boks yapmaya başladım. Bokstan yogaya doğru bir yolculuk yaşayan nadir kişilerdenim sanırım :) 

​​

Küçüklüğümde oturduğumuz yer kocaman ağaçların, atların, ayçiçeklerinin, başak tarlalarının, eski terk edilmiş tek katlı evlerin, çeşit çeşit hayvanların olduğu bir alanın hemen yanındaydı. Burası benim ormanımdı. Orman, benim için hem bir oyun alanı hem de doğayla içsel bağ kuracağım o anların başlangıcıydı. Okuldan geldiğimde, annemden ekmek arası domates peynir hazırlamasını ister ve ormana giderdim, oyun oynamaya. Bazen tek başıma, bazen arkadaşlarımla bu alanı paylaşırdım. 80’lerde sosyal medya ve bilgisayar yoktu evlerde. Ağaçların zirvesine tırmanır, toprağın derinliklerine kazar, yağmurun altında oynardık.

Hayvanlara çok düşkündüm. Annemin bayıldığı, komşuların gelip kolonyayla ayıltmaya çalıştığı anlar hala gözlerimin önünde. Bu durum, ormanda bulduğum yılanları eve getirmem ve annemin yılanlarla karşılaşması sonucu oluyordu.  Evimizde tavşan, kaplumbağa, civciv, balık ve kuş beslerdik. Doğayla iç içe olduğum bu dönemde, saatlerce bulutları, güneşi ve ağaçları izler ve dinlerdim... Hatta abimle birlikte tahtalarla ağaçtan bir ev yapmıştık; çoğu zaman oraya gider vakit geçirirdik. Sesle ve doğayla olan bağlantımın bu dönemlerde başladığını sonradan fark ettim.

Bana soruyorlar "Senin yolculuğun ne zaman başladı" diye. Rüyamda bir şey görmemle ya da mistik bir olay yaşayarak spiritüel yolculuğa başladığımı söylememi bekliyorlar. Ancak benim yolculuğum, annemin ekmeğin arasına koyduğu domates peyniri ağaçların, çalıların, yağmurun altında yerken başladı. Aslında bir yolculuk da yoktur. Dünyaya geldiğimiz an yolculuğun bizzat ta kendisiyizdir!​

Ortaokul ve lise yıllarım oldukça hareketli geçti. Bu yıllar, enerjimi keşfetmeye ve yönlendirmeye başladığım bir süreçti.

Hayalim ise spor akademisine girmekti. Üniversite puanım çok az ve bazı durumlardan ötürü akademi sınavlarına son 20 gün kala hazırlanmaya başlamıştım. Kurs hocalarımın, "kazanman mümkün değil, insanlar 6 ay önceden hazırlanmaya geliyorlar ve puanları çok yüksek" demelerine rağmen içimde güçlü bir inanç vardı. 19 yaşımda spor akademisi sınavlarına bu hazırlık sürecimde, her gece yatmadan önce kendimi akademiye kabul edilmiş olarak hayal etmeye başladım. Gözlerimi kapattığımda renkleri, sesleri ve hisleri tüm detaylarıyla zihnimde canlandırıyordum.  Zihnimdeki bu güçlü imgelem, bir sabah kalktığımda içsel bir hisle akademiye girdiğimi hissettim. Sanki o gecenin sabahı akademiye kabul edildiğimin yarattığı bir duyguyla uyandım. Binlerce kişi ve profesyonel sporcu arasından ilk koordinasyon sınavında ikinci olarak akademiyi kazandım. Bu, düşüncelerimin fiziksel dünyada tezahür ettiği ilk deneyimimdi ve bana içsel gücün ne kadar etkili olduğunu gösterdi. Aşağıda okuyacağınız deneyimlerimden sonra, bu duyguyu, uyguladığım bireysel "ses terapisi ve pranik enerji çalışmaları"mla, insanların kendi içsel yolculuklarında nasıl deneyimleyeceklerine yönelik çalışmalar da yapmaya başladım.  

Üniversite öncesi okul hayatımı kopya çekerek tamamladım. Tarihe merakımdan ötürü sadece Tarih derslerinde kopya çekmiyordum. Spor akademisine girdiğimde ise çok başarılı bir öğrenci oldum. Akademide fitness, pilates, aerobik, step gibi grup derslerine yöneldim. Okula girdiğim ilk yıl, fitness salonlarında çalışmaya başladım. Üniversite dönemimde uluslararası geçerliliği olan, hatta Madonna’nın pilates eğitmeninden uzun soluklu eğitimler aldım. Alanımda çok başarılıydım; insanları zayıflatıyor ve onlara fitness koçluğu yapıyordum  Her gün grup dersi verip yeni insanlarla tanışıyordum. Günde 30’a yakın yeni insanla tanışıyor, onların hikayelerini dinliyordum. Hem okuyup hem çalıştığım bu dönem, benim için muazzam bir deneyimdi. Yoğun tempoma rağmen büyük bir mutluluk içindeydim. Çünkü yeni insanlarla tanışmak, onların hikayelerini dinlemek bende derin bir heyecan uyandırıyordu. Sohbetlerimizde İnsanlar, zamanla içsel dünyalarını paylaşmaya başladılar. Onları dinlerken, zihnimde anlattıkları olaylar görsel olarak canlanmaya başladı: tıpkı küçüklüğümde doğayı ve hayvanları izleyip dinlediğim anlarda ki gibi. Sorunlarının çözümlerinin işaretlerini görüyor fakat onlara bunu açıkça anlatamıyordum. Bu anlatamayışlarım bende farklı yönden destek olma haline evrildi. Dokunmaya başladım. Bu, benim müdahale etmediğim kendiliğinden gelişen bir süreçti. Fitness ve pilates çalıştığımızda normal bir dokunuşun dışında ellerimin çekildiği yerleri keşfettim ve bu alanı geliştirmeye başladım. Sonradan öğrendiğimde ise o alanlar çakra enerji alanlarıymış. Bir gün bir arkadaşımın beli çok ağrıyordu. Grup dersi şefim Gültekin Sanbay’a, "Duvara yaslan, sana dokunacağım" dedim. Bir müddet avuç içimle ağrıyan bölgesine dokundum ve o gün ağrısı geçti, sonrasında ise bel fıtığının iyileştiğini söyledi bana. Bu olay, içimde derin bir şeyler uyandırdı ve enerjiyle çalışma araştırmalarım bu şekilde başlamış oldu.

​​

Araştırmalarım sonucu yaptığım şeyin Reiki çalışmalarına çok yakın olduğunu fark ettim. Yaklaşık 4 yıl süren bir Reiki yolculuğunun ardından Reiki master oldum. Reiki de semboller vardır. Sembolleri kullanarak kanal olur ve enerjiyi aktarırsın. Ancak Reiki’nin sembollerini kullanmak bana zamanla yapay gelmeye başladı. İçsel rehberliğimde, bu sembollerle çalışmamam gerektiğini hissettim. Bu yüzden Reiki’yi bıraktım, fakat enerjiyle olan bağım hiç kopmadı. Bazı süreçler sonucu uzun süre insanlara dokunmayı da bıraktım ve bu olayların yine benim gelişimim için bir deneyim olduğunu sonradan fark ettim.​

Spor eğitmenliği yolculuğumda, televizyonda sabah sporu yaptırmak gibi bir hayalim vardı. O sıcak mutluluk hissiyle geceleri uyuduğum ve bunu anneme anlattığım zamanlar çok oldu. Ve bir gün o hayal de gerçeğe dönüştü; TRT ve FB TV’de sabah spor programları sundum.TRT’de sabah programı  ve FB TV’de konukları ağırlayarak sağlık sohbetleriyle birlikte egzersiz yaptırdığım bir program gerçekleştirdim. Programların tüm içeriğini kendim hazırlayıp sunuyordum. Benim için unutulmaz deneyimlerden biriydi. 

Hadi küçüklüğüme geri dönelim!

Babaannemin bizimle yaşadığı dönemde, bir yerim ağrıyınca eliyle dokunur ve dua ederdi. Bir süre sonra ağrım geçerdi. Reiki’den haberi ve bilgisi var mıydı! Gümüşhane’nin bir köyünde yaşamıştı. Her gün inek sağar, toprakla ve hayvanlarla haşır neşir olurdu. Onun enerji çalışmalarını öğrenmeye ihtiyacı var mıydı? Hayır, o zaten doğanın saflığıyla akan enerjisini fiziksel bedenine alıyor ve ihtiyacı olanlara aktarıyordu. Sosyal medyayla, kıskançlık ve dedikodularla kirlenmemişti. Her gün tandırda ekmek yapmak onun en büyük amacıydı. Zihni tertemizdi. Çakraları bizim gibi kapanmamıştı; enerjisi akıyor ve etrafına şifa dağıtıyordu. O saf enerjisi ve huzur veren yüzü hala gözümün önünde canlanıyor. Babam da ondan almıştı bu şifa gücünü. O da ağrıyan yerlerimize dokunur ve ağrılarımız geçerdi.​

Annem de babaannesinden el almış bir kadın. Annemin babaannesi Rabia hanım, İstanbul Kazasker, Suadiye taraflarında yaşayan, insanlara ücretsiz kurşun döken ve o muhitte çok sevilen bir babaanneymiş. Annem de bu şifa enerjisini ondan devralmış. Ölümünden sonra, annemin rüyasında babaannesinin ona yeşil eldiven takarak el verdiğini anlatır. Şimdi annem, tanıdıklarına, eşe ve dosta babaannesinden el aldığı geleneği sürdürerek kurşun döküyor. Canım annem, çok tatlıdır...

​​

Pandemi ile birlikte evlere kapandığımız dönemde, pilates ve personal trainer stüdyom vardı. Ancak bu süreçte yogaya yönelme hissiyatıyla doldum. Yogayı araştırdıkça, onun spiritüel öğretileri beni derin bir şekilde çekmeye başladı. Asanaların ötesinde, yoganın ezoterik sistemine ilgi duydum ve yoganın aslında bir meditasyon olduğunu keşfettim. Bana "Ne zamandan beri meditasyon yapıyorsun?" diye soruyorlar. Bir zaman söyleyemiyorum çünkü benim meditasyonum, çocukken saatlerce gökyüzünü, bulutları izlerken başladı. Bilinçsizce olsa da, o anlar benim için bir meditasyon gibiydi. O saf ve temiz zihin hali... Yaptığımız spiritüel çalışmalar, bizi o saf zihin haline geri döndürmeyi amaçlamıyor mu zaten?

Araştırmalarım sonucunda, Türkiye’de yoganın ezoterik sistemini öğreten Yogi Baba Adnan Çabuk ve Madam Lourdes ile tanıştım. Alanya Toros dağlarının o muhteşem doğasında, ormanın içinde kurdukları Ashramlarında kalarak yoga eğitimimi tamamladım.

​​

Bu eğitimden sonra pilates stüdyomu kapatıp, hayatımı yogaya yönlendirdim. Yoganın asana, yani şu an derslerde yapılan hareket kısmını öğrenmem fazla zamanımı almadı. Egzersiz anatomisi ve spor bilimlerinde aldığım eğitimler sayesinde asanaları hızlıca kavradım. Çünkü hem spor akademisinde okumuş hem de Marmara Üniversitesi "Hareket Bilimleri Enstitüsü"nde yüksek lisans yapmıştım. Bu yüzden asanalar, benim için biraz çocuk oyuncağı gibi gelmişti:) 

Yoga eğitmeni olduğumda tıpkı spor akademisine girdiğimi düşlediğim gibi, yoga inziva kamplar düzenlediğimi de detaylıca hayal etmeye başladığım gecelerim oldu. Bu gecelerin bazı anlarında o düşlediklerimin olma hissini yeniden yaşadım ve aradan çok uzun zaman geçmeden her iki ay da bir inziva kampları düzenlemeye başladım. Ruhsal yolculuğum, düşlerimde canlanıp, gerçek dünyada tezahür eden bir serüvene dönüşmeye başlamıştı.

Bu kamp dönemlerimde, geceleri yatağıma girdiğimde, kendimi sanki evrenin derinliklerinde bir yolculuğa çıkmış gibi hissederdim. Düşüncelerim beni yurt dışında, denizle kucaklaşan bir sahile taşırdı. Burada, yaşamın özünü anlayan bir şaman ve spiritüel öğretilerini paylaşacak ruhani dostlarla tanışır, onlarla derin bağlar kurardım. Şamanla birlikte sessizliğin kutsallığında inzivaya çekilir, elimde bir müzik aletiyle sahilde çaldığımı, etrafımda toplanan ruhların yankılandığını ve  meditasyon çemberleri oluşturduğumu düşlerdim. Geceleri sahilde insanlarla birlikte müzik yaptığımı, tanıştığım kişilerin bana mantralar öğrettiğini. Hatta çaldığım müzik aletiyle para kazandığım da düşlerim arasındaydı. Hayalimdeki bu yurtdışı yolculuğum, para vererek alacağım sertifikalı eğitimler  ve öğretileri değil, para vermeden içsel bir eğitim üzerine kurulmuş hayallerimdi.  Bu vizyonlar: renklerin, yüzlerin ve denizin huzur dolu bir rüyaya dönüştüğü anlarda bana büyük bir içsel huzur veriyordu. İçimde uyanan hayallerimin gerçekleşme hissini bu düşlerimde de yaşadım. O hissi tekrar yaşamak, sanki evrenin sonsuz kollarında sarmalanmak gibiydi. Ve bir zaman geldi, bu yazdıklarımın hepsini fiziksel olarak deneyimledim; İngilizcem olmadan, kelimelerin değil enerjinin diliyle..

Nasıl mı? Gelin birlikte okuyalım. 

Bir gün, Fethiye'de bir festivale yoga ve meditasyon dersleri vermek için davet edildim. Festival alanında, ruhumun derinliklerinde yankılanan bir ses duydum ve bu sese doğru çekildiğimi hissettim. Bu ses, handpan adlı bir müzik aletinden geliyordu. İşte bu an, fiziksel olarak ses yolculuğumun başladığı ilk an oldu. Yukarıdaki hayallerim, evrenin bir lütfu gibi daha da netleşmeye başladı; hayalimde çaldığım aletin handpan olduğunu öğrendim. Handpan çalan Kaan’la tanıştık ve ruhlarımız arasında bir bağ kuruldu. Kendisiyle, neredeyse her ay Türkiye’nin çeşitli köşelerinde spiritüel kamplar düzenlemeye başladık. Kaan, handpan çalmayı öğrenmemde bana destek oldu. Ve bir gün, “Tayland’a gidelim mi?” diye sordu. "Gidelim," dedim ve yola koyulduk! O 3 ay kaldı, ben 4 ay daha kaldım. O düşlediğim rüyamı Tayland’ ta tüm gerçekliğiyle yaşadım. İngilizcemin çok az, hatta olmamasına rağmen, şamanla buluştuk ve kelimelerin ötesinde, sessizliğin dilinde bir dostluk kurduk. Onunla kutsal inziva günleri geçirdim, handpan çalarak para kazandığım dönemler oldu, geceleri sahildeki çemberlere katılıp insanlarla müzik yaptım ve çaldığım tüm enstrümanlarımı orada geliştirmeye başladım. Bana shurti box'ı ile mantralar öğreten bir dost ile tanıştım. Ve o dost ile, adı Kate, ses meditasyonu seremonisi düzenledim. Şaman festivalleri ve yaklaşık yüze yakın meditasyon, enerji ve ses çemberlerine ücretsiz katılıp, seremoni düzenleyen arkadaşların alanında handpan çalıp pranik enerji çalışmaları yapmaya başladım.

Motorum  ve enstrümanlarımla ormanın derinliklerine yolculuklar yaptığım zamanlarda; küçüklüğümde dinlediğim doğanın o büyülü sesi bu sefer enstrümanlarımla birlikte frekanslarının harmonisini oluşturmaya başladı. Bu orman yolculuklarım, ses frekanslarını ve elementleri deneyimlediğim en yüksek alanlardan biriydi.. Bu alanda, kendi enerji bedenim üzerine yaptığım çalışmalarla, şu an insanlara sunduğum bireysel "pranik ses terapisi"nin şekillenmesini sağladı.  Bu şekillenmenin ilk adımları ise; küçüklüğümde annemin ekmeğin arasına koyup hazırladığı domates, peynir yolculuğumla başlamıştı...

Bu yolculuk deneyimlerimin bazı kısımlarını Instagram’da sabitlediğim "Bir Yolculuk ve Handpan" adlı hikayemde paylaştım. İzlemeni isterim. Bu  yazdıklarımın videosunu izlemek heyecan verici olacaktır. Phangan yolculuğumdaki içsel deneyimlerimi ve küçüklüğümden bu yana ki yolculuğumu podcast ve youtube kanalımda anlatmayı, ayrıca bir kitap haline getirmeyi planlıyorum. Şimdilik sitemin blog yazılarımda yavaş yavaş yazacağım.

Ve Türkiye' ye döndüm.

Tayland’ta derinleşip "Bir Ses Yolculuğu" adını verdiğim ses meditasyonu çemberini, Türkiye’nin çeşitli illerinde düzenlemeye başladım. Anasayfadaki menüden içeriğini inceleyip kısmet olursa senin de bu deneyimi yaşamanı isterim. Ayrıca, bireysel "pranik ses terapisi"yle çakra ve enerji sistemine yönelik çalışmaları da menüdeki “Pranik Ses Terapisi” bölümünden inceleyebilirsin. Bu çalışma, enerji ve ses frekansları aracılığıyla spiritüel alanını keşfetmeni ve kendi kendini nasıl şifalandırabileceğini hatırlayacağın bazı çalışmaları içerir . Kendi içsel sezgilerimle geliştirdiğim bu özel sistemi İstanbul' da uyguluyorum.

Kendimin geliştirip bireysel olarak verdiğim özel bir çalışmam daha var. Bu çalışmam beni çok heyecanlandırıyor. Kişinin, herhangi bir yeteneği aranmaksızın, çekildiği meditatif enstrümanla kuracağı spiritüel bağ. Detayları, pranik ses terapisi bölümüne yazdım.

​​

Son olarak şunu da paylaşmak istiyorum. Fethiye' de ders vermek için davet edildiğim festivalde, festivalin enerjisinden derin bir şekilde etkilenmiştim ve kendi festivalimi düzenleme vizyonu belirdi. Bu vizyon, "Mauna" spiritüel yoga festivali olarak doğdu. Ve bir gün; Fethiye,de handpan sesini duyup çekildiğim o yerde, bu sefer ben handpan çaldım ve yüze yakın kişiyle muhteşem bir festival yaşadık. 

Yakın zamanda benim ve Mauna instagram hesabım hacklendi. Yaklaşık 3 yıl önce, bir gece  bir dilekte bulunmuştum, "işimin geleceği için İnstagram’da 250 bin takipçim olsa ne güzel olur" diye. 241 binde kapandı. Şimdi yeni bir deneyim sürecine başlıyorum. Bu süreci ve deneyimlerimi, iyi ya da kötü diye ayrım yapacak bir zihin bilincinde olmadığımın o huzurlu hissiyle, aldığım ve verdiğim her nefes için; güneşi görebildiğim, rüzgarın sesini duyabildiğim, şu an bu tuşlara basabilen parmaklara sahip olduğum için şükürler olsun...

 

Sevgi ve ışıkla.

Eyvallah...

Ekmek arası domates peynir

© 2023 by Muzaffer Alemdar Tüm hakları saklıdır.

MESAJ GÖNDER

 

​​

​muzafferalemdar1@gmail.com

  • Black Instagram Icon
  • Black YouTube Icon
bottom of page