top of page

SEMA, YOGA VE TEMİZ SU!

Sema, yoga ve temiz su!

Hiç sema yaptınız mı? Geçtiğimiz günlerde Fethiye'de düzenlenen ve 3 gün süren bir sema etkinliğine katıldım. Bu etkinlikte, 24 saat boyunca hiç durmaksızın devam eden, her saat başı farklı müzisyenlerin sahne aldığı ve canlı müzik eşliğinde sema yapılan bir ortam vardı. Ben de handpanimle etkinliğe katıldım ve müzik yaptım. İkinci çıkışımda, tek başıma 1 saat boyunca handpan çaldım; o sırada onlarca kişi sema yapıyordu. Kendi kamplarımda ve atölyelerimde çakra sistemine göre geliştirdiğim handpan meditasyonunu semada deneyimleme fırsatı buldum.

Bu yazıda, insanların neden sema yaptığını spiritüel açıdan anlamlandıracak, 3 günlük sema etkinliği boyunca insanların enerji alanlarında gözlemlediğim değişiklikleri yoga ve çakra sistemi üzerindeki meditatif etkilerini öğrenecek ve bir saatlik handpan performansım sırasında yaşadığım deneyimi okuyacaksınız. Yazının sonunda ise evde yapabileceğiniz bir dönme meditasyonunu öğrenerek kendi deneyiminizi başlatabileceksiniz.


Sema, etkili bir meditasyon çalışmasıdır. Dönerken zihin yalnızca o anda kalır, yani fiziksel olarak bulunduğun yerde. Başka düşüncelerin zihne girmesi zordur, çünkü beden sürekli hareket halindedir. Sema dönüşlerinde fiziksel bedenden enerji bedenine doğru bir yolculuk başlar. Bir ritim yakaladığında, bu ritimde gözlerini kapayabilirsin. Saatlerce durmadan dönme isteği duyarsın. Beden yorgunluk hissetmez, zihinle birlikte enerji akışına girer ve günlerce aralıksız dönebilecek gibi bir hale girersin. Başlangıçta nefesi yoğun şekilde hissedersin, ancak bir süre sonra nefesle olan bağlantın kesilir; sanki nefes almıyormuş gibi bir akışta olursun. Sadece dönersin. Gözlerini hafif araladığında, etrafındaki dönen insanlar seni rüyadaymışsın gibi bir hisle baş başa bırakır. Artık dönüyor gibi görünsen de dönmüyorsundur. O kadar hafif hissedersin ki, kanatlanıp uçacak gibi olursun. Zamanla anın ötesinde hissettiğin anları deneyimlemeye başlarsın. Fiziksel bedenin oradadır ama enerji bedenin farklı bir boyuttadır. Bu, yogada "dhyana" yani meditasyonu deneyimleme haliyle aynıdır; birleşme, bütünleşme ve gördüğünle, baktığınla arandaki mesafenin kalkması durumu.

Yoga pratiğinde meditasyon, genellikle düşünüldüğü gibi sadece gözleri kapayıp nefes almak, kasları rahatlatmak ve kendini keşfetmekten ibaret değildir. Tıpkı yukarıda semayı tarif ederken yaşadığım zorluk gibi, kelimelerle tam olarak tanımlanması zor bir haldir. Örneğin, "Baktığınla, duyduğunla arandaki mesafenin kalkması" dediğimde, ne demek istediğim anlaşılır mı? Bu mesafenin semada kalkmasını, dönerken duyduğun müzik ve kendinle arandaki mesafenin ortadan kalkması olarak tanımlayabilirim.

Yogadan bir örnek vererek devam edeyim. Semayı deneyimlediğimde, yogadaki gibi çakra sistemi yani enerji akış alanlarının etkilerini hem kendimde hem de izlediğim insanlarda gözlemledim. Sema dönüşlerindeki ritmik hareketler ve başın eğilmesi, kalp çakrası (Anahata) üzerinden sevgi ve ilahi aşk akışını tetikler. Ellerin biri gökyüzüne, diğeri yere dönük halde yapılan bu hareket, ilahi enerjiyi alıp dünyaya iletmeyi ve enerjiyi dönüştürmeyi simgeler. Bu, yogada prana enerjisinin kullanımıyla yakından ilişkilidir. Ezoterik yogik uygulamalarda, şifa amaçlı kirya (temizleme ve enerjiyi yönlendirme) çalışmaları yapılır. Bu uygulamalar enerjinin serbestçe akmasını sağlarken, kalp çakrasından taç çakraya (Sahasrara) kadar bir yükselişi temsil eder ve bireyi daha yüksek bir bilinç seviyesine taşır.

Sema sırasında ney ve diğer enstrümanların yankılanması, titreşimler aracılığıyla boğaz çakrasını (Vishuddha) ve üçüncü göz çakrasını (Ajna) uyarır. Müzik ve ilahiler, içsel sezgiyi ve ilahi bilinci ortaya çıkarır ve trans benzeri bir durumda kalmalarına yardımcı olur. Yogada ise bu mantralarla yapılır. Hiç bir farkı yoktur, yol farklı olsa da bitiş çizgisi aynıdır. Bu gözlemlerim, genellikle akışta olan bir farkındalık haliyle gerçekleşir. Bir dedektif gibi incelemekten ziyade, an içinde karşılaştığım kişilerin enerjilerinin alanıma yansımasıdır.


Şimdi size semada frekansların nasıl birbirini çektiğine şahit olduğum bir anı anlatacağım. Semada, insanların döndüğü alanları izlediğimiz yerler vardır; daha önce bu deneyimi yaşayanlar bunu bilir. Bazen oturup dönenleri izlerim. Bu, enerjilerin dansını izlemek gibi bir deneyimdir. İnsanlar bu dönüş sırasında enerjisel olarak "çıplaktır", yani aura dediğimiz enerji alanları açıkça görülebilir hale gelebilir.

Bir keresinde, iki kişi farklı yerlerde dönüyordu ve ikisinin de titreşimleri çok yakın, parlak ve canlıydı. Üçüncü bir kişi daha vardı, ancak onun enerji alanı diğerleri gibi parlak değildi; egosu dışa yansıyordu ve bu, hareketlerinden, mimiklerinden oldukça belli oluyordu. "Oldukça belliydi" ifadesini neden kullandığımı açıklamak isterim. Bu bir yargı değildir. Onun egosu, onu zihnimde olumsuz bir yere koymuyor; sadece gözlem yapıyorum ve izlediğimi aktarıyorum. Bunu bu açıdan düşündüğünüzde, yani düaliteden ayrı düşündüğünüzde yargı olmadığını, ötekileştirme olmadığını anlayabilirsiniz.

Farklı yerlerde dönen bu iki kişi, yavaş yavaş birbirlerine yaklaşmaya başladı. Şu an bu anıyı yazarken bile tüylerim dikenlendiğini hissedebiliyorum. İkisi de gözleri kapalı döndükleri için birbirlerini görmeleri mümkün değildi, ancak birbirlerine gülümsemeye başladılar. Aynı anda gülüyorlar ve aynı anda gülümsemeyi bırakıyorlardı. Bu dakikalarca böyle devam etti. Bu, enerjilerin birbirini çekişi, enerjisel bir dans ve birleşme haliydi. İki beyaz, saf ışık birbirini çekti ve görünmez bir iplikle bağlandılar. Bu anı izlemek büyüleyiciydi. Egoyla dönen kişi onlara yaklaştığında, o iki kişi bu düşük frekanslı enerjiden uzaklaştılar; yine de aralarındaki bağ kopmadı. Bu iki kişi, o egolu kişi uzaklaştığında tekrar birbirlerine fiziksel olarak yaklaştılar.

Sema sonrası egoyla dönen kişinin yanına gittim ve tanımadığım bu kişiye ne hissettiğini sordum. "Çok sıkışık hissediyorum" dedi. Bu aslında onun için iyi bir haberdi; egosuyla yüzleşmişti ve bu, enerjisel olarak onu sıkıştırmıştı. Farkında olursa, bu durumu dönüştürebilirdi, çünkü semanın ve meditasyonun bir amacı da budur! Ben de bu tür sıkışıklıklar yaşadım ve bu, bazı yönlerimi fark etmemi sağladı.

Fark etmek: Peki, bu fark edişlerde ne olur? Örneğin, bir yanını, kıskançlığını, egosal bir yönünü, öfkeni veya herhangi bir duygunu fark edersin. Belki içindeki aşkı, sevgiyi ya da şefkati fark edersin. Bu fark edişler, bir dönüşüm sürecinin başlangıcıdır. Bazen bu farkındalık bir saatte dönüşüm sağlar, bazen aylar, yıllar sürer, belki de hiç dönüşmez.

Hiç dönüşmeyen durumlar, egonun bedeni ve zihni tamamen kapladığı, kişinin nefsine yenik düştüğü anlara mahsustur. Bu insanlar fark eder, ama kabul etmezler. Ancak, fark edişle birlikte içsel bir kabule geçildiğinde, o duygu mutlaka dönüşecektir.

Bu dönüşüm süreci, kişinin sınavı ve spiritüel yolculuğudur. "Neredesin?" diye sorarlar ya, "Yoldayım" diye cevap veririz. İşte o "yol", bu içsel yolculuktur.


Az önce yazıma ara verip Maar’ın canlı yayınına izledim. Bu kısa molayla, yukarıdaki yazım başka bir boyuta geçti. Şimdi size, yalnızlık ve sessizlikten bahsedeceğim. Maar, canlı yayınında yalnızlıktan ve yavaşlamaktan söz ediyordu. Yolculuğunda sürekli sosyalleşmenin ardından, kendisiyle yalnız kalmayı ne kadar özlediğini anlattı. İçinde bulunduğu yolculukları ve deneyimleri gerçekten içselleştirebilmek, kendisiyle baş başa kalmak için yalnızlığa duyduğu ihtiyaçtan bahsetti.


Ben de sema ile ilgili yazımı yazarken zihnimde yazı ile ilgili düşünceler vardı. İki saattir bu düşüncelerimle yazmaya çalışıyordum. Sonra bir ara Instagram’a girdim ve Maar’ın yayınına rastladım. Zihnim yavaştı, uzun yıllar yavaş bir zihinle yaşıyorum; hızlı olsaydım hemen yazıya dönüp bitirmeye çabalardım. Ancak hızlanmadım; onun sakin ve yavaş konuşmasını dinledim, sadece dinledim!


Maar, yavaşlamaktan bahsetti; yemek yerken, dinlerken, konuşurken… Yavaşladığınızda o anda kalmanın ve meditasyonun kendisi olduğunuzu söyledi. Zihnim yavaşken onun söylediklerini dinledim ve dinledikçe şu an yazdıklarım belirlemeye başladı, yani yön değiştirdi. Evet, an da kalmak tam da bu. O anı yaşamaktır an da kalmak, duyduğunu mesela! Hayatın yön değiştirmesi de böyle bir şey; fark ettikçe, yavaşladıkça öğreniyor ve hatırlıyorsunuz. Yavaşladıkça görüyorsunuz; yavaşladıkça dokunduğunuz her şeyle, yediğiniz her lokmayla bütünleşiyorsunuz.


Yavaşlamak ve sessizlik; tüm spiritüel öğretilerin kesişim noktası olan iki kavram. Bu iki nokta hayatımızda olduğunda, öfkelenecek, tartışacak pek bir şey kalmıyor. Maar’ın canlı yayını bana bir hikayeyi de hatırlattı, ve işte bu yavaşlık, beni o hikayenin içine taşıdı.


Bir gün, Buda müridiyle birlikte yürüyüşe çıkmış ve bir süre sonra susadığını fark etmiş. Müridine dönüp, “Git, geçtiğimiz nehirden kaba su koy ve bana getir,” demiş. Müridi dereye gidip su almak üzere eğildiğinde, bir at arabasının nehirden geçip suyu bulandırdığını görmüş. Bu kirli suyu almak istememiş ve boş elle Buda'nın yanına dönmüş.

meditasyon ve sema

Müridi, “Efendim, nehirden su almak istedim ama at arabası geçtiği için su bulanıktı. İçilecek gibi değildi,” demiş. Buda gülümseyerek, “O zaman tekrar git ve bir müddet bekledikten sonra bir daha dene” diye cevap vermiş.

Mürit bir süre sonra tekrar nehre gitmiş ve ağacın altında beklemeye başlamış. Bu kez suyun durulduğunu, yavaş yavaş kirlerin dibe çöktüğünü görmüş. Temiz ve berrak suyu kabına koyup Buda'ya getirmiş.

Buda, suyu alırken müridine dönüp şöyle demiş: “Suyun durulması için zaman tanımak gerekiyordu. Aynı şekilde, zihnin karışıklık ve karmaşa içindeyken, ona zaman verirsek sakinleşir ve berraklaşır. Bu yüzden, zihin bulanık olduğunda onu zorlamamalı, beklemeli ve dinginleşmesini izlemeliyiz.”


Beklemeli ve dinginleşmesini izlemeliyiz! Beklemek, sabır ve sessizlik değil midir? Sessizlik, beklemeyi ve sabretmeyi de deneyimlemektir . Sessizlikte, nasıl da beklersin kendini, nasıl da görürsün suyun berraklaştığını! Dinginleşmek ise, yalnızlıkta değil midir? Yalnızlık içinde o suyun berraklaştığını fark edersin çünkü zihnin dingindir. Eğer Buda’nın müridi suyun durulmasını yalnız başına izlememiş olsaydı, bir kalabalık içinde olsaydı, suyun berraklaşma sürecini görebilir miydi?

Yalnızken, içindeki berrak hali nasıl da net görürsün, kelimeler olmadan, sadece sessizliğin içinde. Ve bazı zamanlar insan, bu yalnızlığa ihtiyaç duyar; berraklaşmak ve kendini yeniden görmek ve anlamak için.

Bu yalnızlıkta, yalnız olmadığını bilmek de güzeldir. İşte bu güzelliğin adı da aşktır; kendine, yaradan, kediye, suya ve de toprağa...


Namaste,

Eyvallah



















Comentários


© 2023 by Muzaffer Alemdar Tüm hakları saklıdır.

MESAJ GÖNDER

 

​​

​muzafferalemdar1@gmail.com

  • Black Instagram Icon
  • Black YouTube Icon
bottom of page