SENİ Bırakabilir MİYİM?
- Muzaffer Alemdar
- 21 Kas 2024
- 6 dakikada okunur
Seni Bırakabilir miyim?
Tayland, Phangan’daki yolculuğumun ilk haftasında, kendimi büyülü bir kirtan gecesinde buldum. Kirtan, yoga mantralarının söylendiği bir dua gecesidir. Tıpkı bizim kültürümüzdeki mevlütlere benzer, ama burada mantralar gitar ve diğer enstrümanlar eşliğinde söylenir. Bu, insanı içine çeken bir atmosfer yaratır.
Ormanın içinde, yaklaşık 100 kişilik bir çadır kurmuşlardı. Çadırın içi, otantik halılarla özenle dekore edilmişti; gerçekten büyüleyiciydi. İçeri girdiğimde kirtan başlamıştı bile. Sırtımda her zaman yanımda taşıdığım handpanimi, sessizce bir kenara bıraktım ve bağdaş kurup müziği dinlemeye başladım.
Müzisyenler mantralarını söylüyor, herkes de eşlik ediyordu. Çadırın içinde tam bir uyum vardı. Derken, müzisyenlerden biri gitarıyla bir ilahi söylemeye başladı. Çadırda her renkten insan vardı: Müslümanlar, Hristiyanlar, Budistler... Müslüman bir genç ilahi söylerken Hristiyan bir kadın ona eşlik ediyor, az önce aynı kadın mantraları da söylüyordu. Renklerin ve inançların müthiş bir harmonisiydi bu.
Kirtan bittikten sonra handpanimi aldım ve çadırdan çıktım. Omuzuma hafifçe bir el dokundu. Döndüğümde bir kız bana bakıyordu. “Bana handpan çalar mısın?” diye sordu. “Tabii, neden olmasın?” dedim. Çadırdan çıkanlar etrafta sohbet ediyordu. “Gel, burada çok ses var, daha sessiz bir yer bulalım,” diyerek ormanın içine doğru yürümeye başladık. Handpan çalacağım madem, bunu özel bir an haline getirmek istedim. Sessiz bir köşe bulduk, koca bir ağacın altına oturduk.
Ayın ışığı kızın yüzüne vuruyor, yüzü parlıyordu. Gözleri yeşil ya da mavi… Renk körü olduğum için tam bilemiyorum ama her iki şekilde de güzeldi. Arka planda, ormanın derinliklerinden gelen kuş sesleri... Altımda toprak, üstümde yıldızlarla kaplı bir gökyüzü. O anı dışarıdan izlediğimde, kendimi bir tabloya bakıyormuş gibi hissettim.
Translate yardımıyla biraz sohbet ettikten sonra “Bu gece senin için çalacağım,” dedim.
Ve şimdi dur! Yukarıdaki sahneyi gözünde canlandır...
Tropikal bir ormanda, büyük bir ağacın altına yaslanmış oturuyorum. Karşımda ay ışığıyla aydınlanan bir yüz, sessizlikte yankılanan handpanın tınıları ve fonda kuş sesleri...
Şimdi bu hikayeme devam etmeden önce size zihninizin kendini dışarıdan izleme pratiğini yaptıracağım. Bu çalışma, meditasyonlarında derinleşmeni ve bir yere gittiğinde, insanlarla toplandığında ya da tek başınayken, doğadayken veya şu an bu yazıyı okuduğun yerde gözlerini bir an kapayıp o anı bir kuş gibi yukarıdan görmeni ve orada ne varsa enerjileri fark etmeni sağlayacak. Eğer görsel bir zihne sahipsen, bu daha kolay olacaktır. Bu, enerjiyi okuma yetini geliştirecektir.
Mesela insanların arasındayken, onlardaki enerji geçişlerini, hangi enerjilerinin kiminle uyumlu olduğunu ya da enerjilerin çatışmalarını gözlemleyebileceksin. Birisi bir şey anlatırken, diğer insanlardaki duyguları dışarıdan fark edebileceksin.
İlk başta zor gelebilir, ki zor olması normaldir. Çünkü daha önce yapmadın. Daha önce yapmadığın şeyler genelde zor gelir. Herhangi bir şeyi denedin ve zorlandığında bırakıyor musun?
"Evet bırakıyorum, bunun için ne yapmam gerekiyor?"
Hiçbir şey.
"Nasıl yani, anlamadım."
Peki, anlatayım o halde.
Mesela sabah kalkmak, yeni bir şey öğrenmek, enstrüman çalmak, sigarayı bırakmak... Aklına ne geliyorsa, zorlandığın her şey için önce hiçbir şey yapma. Evet, hiçbir şey. Çaba sarf etme.
"Ama çaba sarf etmezsem nasıl yapacağım?"
Yapamayacaksın.
"Ama yapmak istiyorum."
O zaman yap. Neden bana soruyorsun?
"Ama hiçbir şey yapma dedin biraz önce, zihnim iyice karıştı."
Harika! Demek ki bir zihnin varmış ve bunun için şükret!
Şükrettiğinde bir farkındalık kapısı aralanacak. Bu şükretme halini, hiçbir şey yapmadığın bir zihninle deneyimleyebilirsin. Çünkü meşgul bir zihin şükredemez. Meşgul bir zihinle göremezsin.
Zor bir şeyle karşılaştığında ve hayallerin için harekete geçmek istediğinde
1- Hiçbir şey yapma.
Örneğin gitar çalmak istiyorsun ve zorlandın. Dur, çalmayı bırak. Sakinleş ve hayal et. Gitar çaldığını, insanlarla sahilde müzik yaptığını... O gitarı çalabildiğini. Bunu bir film gibi gözünde canlandır. Tüm duyularını kullan: Sesleri, denizin ve ateşin kokusunu, gitara dokunuşunu detaylıca hayal et. Ama bunu bir çocuk gibi yap. Çocukken hayal kurduğun anları hatırla; nasıl da eğleniyordun değil mi? İşte öyle, eğlenerek ve tebessümle yap. Vergi dairesinde müfettişle konuşurken ki ciddiyetinle değil!
Bunu her şey için düşünebilirsin. Sabah erken kalkmaktan sigarayı bırakmaya kadar...
2- Şükür
Zorlandığın şeyle meşgul olmama hali; hayal kurmak ve düşlemek, zihninde bir kapının aralandığını fark etmeni sağlayacaktır. Zihin, bu hareketsizlik anında ettiği şükürler daha samimi bir frekansla yayılır.. Şükrettikçe bir frekansa geçeceksin. Bu frekansta seni destekleyen, görmediğin titreşimlerin açığa çıkmasını sağlar. Şükür frekansındaki bu titreşimleri, sana enerji yükleyen portallar gibi düşünebilirsin. Seni harekete geçirecek olan güç, işte tam burada başlayacak. Bu, omurganın en alt kısmında bir hareketlenme, bir ateşlenme ile motorun çalışması gibidir. Tıpkı arabaya binip kontağı çevirdiğinde motorun çalışması gibi. Bedeninde bu enerji, omurganın en alt kısmındaki enerji alanının tetiklenmesiyle ortaya çıkar.
3- Eylem kapısı- Hareket!
Bak, hiçbir şey yapmadan ne kadar çok şey yaptın, öyle değil mi? Sadece düşleyerek, nasıl da frekansını değiştirdin ve motorunu çalıştırdın! Yani, ateşlendin!
Bu ateşlenme, bir kapıyı daha açacak: Eylem kapısı. Bu kapı, spiritüel alanımızda çok değerli bir deneyimi yaşamanın anahtarıdır. Bu deneyim, hayata bakış açını değiştirecek ve daha geniş bir perspektiften görmeni sağlayacaktır. Haydi bir örnekle pekiştirelim. Şimdi, sağ elini yavaşça kaldırıp nazikçe göğsünün üzerine yerleştir. Bunun için elindeki telefonu bırakman gerekiyor! Yani, şu an bu yazıyı okurken konsantre olmuş zihninin konforundan bir an olsun uzaklaşmalı ve telefonu masaya koymalısın. Çünkü bu bir harekettir. Elindeki telefonu bırakmak bir enerji gerektirir. Bu enerji, gözlerini kapayıp kalp ritmini hissetmen için bir adım olacaktır. Çünkü elinde telefon varken bunu yapamazsın.
Bu örnek, gitar çalarken zorlandığında ya da sabah erken kalkamadığında, hatta yukarıda düşlediğin hayallerini deneyimlemek için attığın adımla aynıdır. Konfor alanından çıkmak için telefonu bir kenara bırakmak için geçen o 5 saniye, zincirleme bir sürecin başlangıcı olacaktır!
"Ama ben hep bir şeye başlıyorum ve sonra bırakıyorum."
Evet, çoğumuz böyleyiz. Çünkü yukarıdaki birinci ve ikinci madde olmadan başlıyoruz. Buna heves deniyor. Hevesleniyoruz!
Heveslenmelisin, bu çok güzel. İşte orada dur! Ve hiçbir şey yapmadan, 1. ve 2. maddeleri içselleştirmek için kendine zaman tanı. İşte o sessizlik halinden çıkan ateşle, hevesin nasıl da durmak bilmeyen bir güce dönüşecektir.
4- İyi Niyet: Bu güç, sadece iyi niyetle dolu kalplerde belirecek ve seni rüya gibi bir yolculuğa çıkaracaktır. Bu yolculukta zorluklar, üzüntüler, sıkıntılar ve sıkışmalar da olacaktır. Buna da yolculuk denir!
Şimdi hikayeme devam edelim. Dışarıdan kuş bakışı görme çalışmasını başka bir yazımda anlatacağım.
Yavaşça çalmaya başladım. Birkaç ritmi birleştirerek melodiyi genişlettim. O ağacın altında handpanden çıkan sesler, belli ki Julia'nın çok hoşuna gitmişti; kendi sesiyle eşlik etmeye başladı. Yaklaşık 15 dakika boyunca çaldım. Çalmayı bitirdiğimde büyük bir içtenlikle teşekkür etti. "Madem bu kadar hevesli," diye düşündüm ve sordum: "Denemek ister misin?"
"Tabii," dedi.
Handpani dikkatlice kucağına aldı ve çalmaya başladı. Yavaşça vuruyordu notalara; ama bu vurmak değil, adeta yaşamak gibiydi. Handpanle bir olmuştu. Şaşkınlıkla ve hayranlıkla dinledim. Tayland’ın ıssız bir ormanında, bir handpan sanatçısını dinliyordum. Bugüne kadar canlı dinlediğim en iyi handpan performansıydı bu.

Handpan çaldıktan sonra Julia ile biraz sohbet ettik. Çoğunlukla çeviri uygulamasının yardımıyla anlaşıyorduk. Saat geç olmuştu, insanlar yavaş yavaş dağılmıştı. Julia’ya yardım etmek istediğim için Google Translate aracılığıyla "Seni bırakabilirim" yazıp çevirdiğim cümleyi söyledim. O anda yüzü düştü. Yanlış bir şey söylediğimi hissettim ama ne olduğunu anlamadım. Aniden kalktı ve uzaklaşmaya başladı.
"Allah Allah," dedim kendi kendime, "Acaba yanlış mı telaffuz etmiştim. Hızlıca yanına gidip telefonumdan çevirdiğim yazıyı gösterdim, ama bu daha da kötü oldu. Julia’nın yüzü daha çok asıldı ve hızlıca uzaklaştı. Orada, olduğu gibi kaldım. Tekrar ağacın altına dönüp handpanimi alarak bu kez sadece kuşlarla birlikte çalmaya başladım.
Bir müddet oturduktan sonra Motoruma binip ağaçların arasından, gecenin karanlığında evime doğru yol aldım. Ertesi sabah fark ettim ki, çevirdiğim cümle İngilizce'de "I can leave you" şeklinde anlam kazanmış. Bu da "Senden ayrılabilirim" demekmiş! O an durumu fark edince güldüm kendime. Julia, onu orada bırakıp ayırlacağımı düşünmüştü demek ki. Ama bir şekilde Julia ile yeniden karşılaşacağımı hissediyordum. Bu olay, handpan çalışımda büyük bir sıçramaya vesile oldu.
O an, dışarıdan olumsuz gibi görünen bir olay yaşadım, değil mi? Yanlış anlaşıldım, Julia beni bırakıp gitti. Ama olumsuz hiçbir olay yoktur.
Evet, olumsuz hiçbir olay yoktur. Bunun bilincinde bir zihin, yaşadığı olumsuzlukları olumsuz olarak görmez. Hatta yaşadığımız bu olumsuz olaylardan illa olumlu bir anlam çıkarmaya çalışmana da gerek yoktur. Olması gereken zaten olur. Neden nedenini düşüneceksin ki? Bırak, her şey kendi hızında gelişsin. Sadece izle…
Ve izlemeye başladım... Julia’nın çaldığı handpan performansını zihnimde izledim. Ondan çok şey öğrenmiştim. Bu süreçte yeni teknikler geliştiriyordum. Yaşadığım olay, bir deneyime dönüşmüştü. Julia ile yeniden karşılaşmadan önce onunla aynı anda handpan çalamazdım. Çok iyiydi ve çok hızlıydı. Ama bu iki ay içinde kendimi geliştirdim ve tekrar onunla çalacağım günü beklemeye başladım.
İki ay sonra telefonuma bir mesaj geldi. Reiki atölyesi düzenleyecek bir Rus arkadaşım, atölyede handpan çalmamı istedi. Bir kişinin daha çalacağını söyledi ama adını yazmamıştı. O kişinin Julia olduğunu hissettim. "Evet," dedim, "büyük karşılaşma zamanı geldi."
Atölyenin olduğu yere vardım. Sessizce içeri girdim. Julia oradaydı. Beni görünce şaşırdı, ama yüzünde hafif bir tebessüm belirdi. Atölyeyi düzenleyen arkadaşımız, atölyenin bir bölümünde handpanlere işaret ederek "Çalın," dedi.
Julia çalmaya başladı. Çok hızlı ve ritmikti. Gözlerimi kapadım, onun ritmine eşlik ederek handpanime vurmaya başladım. Yaklaşık 30 dakika boyunca birlikte çaldık. Atölye bitince yanıma geldi ve şaşkınlıkla "Nasıl bu kadar geliştirebildin?" diye sordu.
Gülümsedim ve "I can leave you," dedim.
O günden sonra Julia ile zaman buldukça birlikte çalmaya başladık.
Hatta "I can leave you" diye bir de bestemiz bile oldu.
Namaste.
Eyvallah.
Comments