YOGA VE ALLAH
- Muzaffer Alemdar
- 23 Kas 2024
- 8 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 7 Şub
YOGA ve ALLAH
Yogada Allah Kavramı Var Mıdır?
Evet, vardır. Ancak bizim alıştığımız anlamda, yukarıdan bizlere cezalar yazan, iyi olduğumuzda cennete koyan ya da inanmadığımızda bizi ateşlerde yakacak bir varlık değildir. Allah, bilgiyle öğrenilecek bir şey de değildir; deneyimlenmesi ve hissedilmesi gereken bir durumdur.
Bu yazımda, Kur’an ve yogadan örnekler vererek Allah’ın ne olduğunu anlamaya çalışacağız. Ayrıca Kuran ve yoga arasındaki benzerlikleri birlikte keşfedeceğiz.
Kur’an, bildiğimiz üzere Hz. Muhammed’e indirildiği öğretilen bir kitaptır. Ancak bu bilgiyi daha derin bir anlamda kavrayabilmek için bazı temel kavramları idrak etmeliyiz.
“İndirilmiş” ne demektir?
Hz. Muhammed, peygamberliğini kendi öz iradesiyle “yaratmış” bir insandır. Kendi kendine aydınlanmış, egosundan tamamen sıyrılmış, özünü idrak etmiş ve baktığıyla gördüğü bir olmuş bir insan… Sevgi, merhamet ve dürüstlük gibi değerleri deneyimlemiş bir bilge… Yogada bu durum “samadhi” ile ifade edilir; yani farkındalığın en yüksek noktasına ulaşmış insan. Aydınlanmak da farkındalığın zirvesine ulaşmaktır. Hz. Muhammed, bu en üst farkındalık mertebesine ulaşan birisidir.
Hz. Muhammed’in mağarada geçirdiği süreç, onun aydınlanma yolculuğunun yalnızca bir parçasıydı. Asıl dönüşüm, günlük yaşamında sevgi, merhamet ve dürüstlük gibi yüksek frekanslarla yaşadığı deneyimler sonucunda gelişti. Kendi kendine şu soruları sordu: “Ben kimim? Kız çocukları neden satılıyor? Bu savaşların sebebi nedir?” Bu sorular onu içe dönüşe, yani tefekküre ve mağarada bir tür meditasyona itti. Orada, mikro kozmos (insan) yani kendisi ile makro kozmos (Allah) arasında bir bağlantı kurdu.
Peki Allah, Hz. Muhammed’le nasıl bağlantı kurdu? Cebrail bir melek miydi? Belki öyleydi. Günümüzde insanlar, ruh rehberlerini ya da “erk hayvanlarını” çeşitli sembollerle tanımlarken, Hz. Muhammed de kendi deneyiminde Cebrail’i bir köprü, bir rehber olarak görmüş olabilir. Bu durum tamamen bireysel bir deneyimdir. Kesin “Evet, böyle oldu” ya da “Hayır, bu mümkün değil” diyemeyiz.
Hz. Muhammed’in farkı, onun saf bir kalbe ve içsel temizliğe sahip olmasıydı. Bu temizlik, sevgi ve merhametle dolu oluşu, onu makro kozmosla buluşturdu. İşte bu buluşma, Kur’an-ı Kerim’in ortaya çıkmasına vesile oldu. Hz. Muhammed, kendi özgür iradesiyle bu yolu seçti; peygamberlik onun “kendi kendini seçtiği” bir gelişim yoluydu.
Allah ve Brahman:
Yoga’da Allah, “Brahman” olarak ifade edilir. Brahman, her şeyin yaratıcısı ve mutlak varlık olarak tanımlanır. İnsan ruhu (atman), Brahman’ın bir yansımasıdır. Bu anlayış, İslam’daki şu inançla örtüşür: İnsanın fıtratında Allah’ı tanıma potansiyeli vardır ve insan kalbi, Allah’ın nuru ile aydınlanabilir.
Yogada, kişi meditasyon sırasında içsel ışığına odaklanır. Bu ışık, Allah’ın insanın içindeki yansıması olarak hissedilir. Benzer şekilde, İslam da insanın, içindeki ilahi bağlantıyı keşfetmesi üzerine vurgu yapar. Yoga ve İslam’ın bu yönleri, insanın kendini ve ilahi olanı deneyimlemesi açısından birbirini tamamlar niteliktedir.
Bu bağlamda, hem Kur’an’da hem de yogada Allah’a dair kavrayış, insanın kendi içsel yolculuğu ile ilahi olanı deneyimlemesine dayanır. Bu iki farklı disiplin, insanın özüne ve evrenin mutlak gerçeğine ulaşma çabasında birleşir.
Şimdi iki farklı düşünceden bahsedeceğim:
Birinci düşünce: Peygamber, kendi içindeki öz ile konuştu ve Allah, kişinin kendi özüdür.
İkinci düşünce: Hz. Muhammed, Allah ile buluştu ve ondan indirilenleri insanlara aktardı.
İkisi de doğru olabilir. Ancak bunlar üzerinde “Evet, böyle oldu” ya da “Hayır, bu şekilde değil” gibi kesin ifadelerle durmak bizi işin özünü kavramamızdan uzaklaştıracaktır. Peki, sen o gün orada mıydın? Bu kadar kesin konuşmak mümkün mü? Sabit fikirli olmak, egonun bir dışa vurumudur.
Sabit fikirli bir insanı kolayca tanıyabilirsiniz. Eğer bir kişi sabit fikirliyse, egonun en alt kademelerinde yaşadığını fark edeceksiniz.
Hiç Kur’an okudun mu? Yoksa sadece sana anlatılan dini mi biliyorsun?
Ya da yoga deyince aklına, kırmızı taytını giyip spor salonunda yaptığın birkaç hareket mi geliyor?
Şimdi biraz derinleşelim:
Allaha inanıyor musun?
"Hayır, ben ateistim. Allah’a inanmıyorum. Ama insanlara yardım ediyorum, onları seviyorum, kimsenin hakkını yemiyorum, fakiri doyuruyorum, şefkat ve merhamet sahibiyim."
Bu söylediklerin Kuran'a göre Allah’a inanmaktır! Sen zaten Allah’a inanıyorsun, hem de tüm hücrelerinle.
Bir şeyi idrak ettiğimizde, zihnimizde her şey netleşecektir: Allah, Kur’an’ı ve diğer kutsal kitapları, ona inanalım diye indirmedi. Allah, "Bana inanmadın, namaz kılmadın, hacca gitmedin, o yüzden cehennemde yanacaksın" diyen bir varlık değildir. Ama bize yıllarca bu şekilde öğretildi, değil mi? Fakat gerçek bunlardan çok farklı!
Peki, Allah'a inanmak nedir?
Allah’a inanmak, sevgiyi yaymaktır. Şefkatle, merhametle yaşamaktır. Kalbinin temiz olmasıdır. Fakiri, muhtacı, ihtiyacı olanı görebilmektir. İnsanlara, doğaya ve hayvanlara hizmet etmektir. Eğer bunları yapıyorsan, yüreğinde sevgi ve merhamet taşıyorsan, Kuran'a göre sen zaten Allah’a inanıyorsun demektir.
Kur’an’da bu, net bir şekilde ifade edilir. Dinlerin amacı, “Ben sana inanıyorum” diye sözde bir iman göstermek değildir. Bu, hiçbir anlam ifade etmez. Allah’a inanmak, onun özelliklerini yaşamaktır. Şefkat, merhamet ve sevgiyle dolu olduğunda, aslında Allah’a inanmış oluyorsun.
Yoga, makro kozmos (Brahman) ile bir olmayı fark etme halidir. Peki biliyor musun? Kur’an’da yazılanların bu anlayışla hiçbir farkı yoktur! Hem de hiç!
Şimdi bakalım.
Yoga’da aydınlanmak için yama ve niyama denilen kuralları uygulamak gerekir. Bunlar, iyi insan olmanın yollarıdır. İyi insan olmak, hepimizin bildiği gibi, iyi davranışlar sergileyen biri olmaktır: Mesela bir kediyi doyurmak, dedikodu yapmamak, yalan söylememek, başkasının hakkını yememek ve dürüst olmak gibi...
Kur’an’da da benzer öğütler vardır: “Karşıma kul hakkıyla gelme,” der. “Sevgi ve merhamet sahibi ol, arkandan konuşma, dürüst ol,” der.
Nasıl ki yoga’da bu yama ve niyamalara uymadan günde 24 saat meditasyon yapsan ya da tapınaklarda vakit geçirsen de, Brahman’ın umurunda olmazsa... Kur’an’da da günde saatlerce kez namaz kılsan ya da her gün hacca gidip gelsen de, eğer kötü davranışlar sergiliyorsan, dedikodu yapıyorsan, nefret ve kıskançlık doluysan, bu da Allah’ın umurunda olmayacaktır.
Peki, Allah’ın ya da yoga’nın umurunda değilse neden bu ritüelleri yapmamız söyleniyor? Çünkü biz, namazı ya da meditasyonu neden yaptığımızı bilmiyoruz.
Namazı, “Cennete gideyim, cehennemde yanmayayım, sevap puanları kazanayım, hurilerin memelerinden süt içeyim” diye yapıyorsan, bu bir cahilliktir.
Meditasyonu da sadece “Aydınlanayım” diye yapıyorsan, yine aynı şekilde bu da bir cahilliktir.
Kur’an, namazı Allah’a yaklaşmak, onunla bağ kurmak ve teslimiyet bilincini diri tutmak için bir yol olarak tarif eder. Namaz, kişinin Allah ile buluştuğu mistik bir andır; bireyin aydınlanması, nefsiyle yüzleşmesi ve manevi huzura ulaşması için bir kapıdır. Ancak bu kapı sadece, sevgi, şefkat ve merhamet sahibi olanlara açılır.
Bir düşün: Namaz kılmadan önce birinin hakkını yedin, dedikodu yaptın. Bu halde kıldığın namazın Allah’a ulaşacağını mı düşünüyorsun? Eğer böyle düşünüyorsan, vay haline…
Peki, bu durumda namaz kılmamayım mı?
Kılma, çünkü senin asıl namazın, dedikodudan uzaklaşmak ve kalbini temizlemek için verdiğin mücadeledir. Önce bunlarla uğraş; yoksa sadece eğilip kalkarak boşa zaman harcıyorsun demektir.
Ama eğer “Namaz kılarak bu kötü alışkanlıklarımı dönüştürebileceğime inanıyorum” diyorsan, işte o zaman namazını kıl. Çünkü bu farkındalıkla yapılan ibadet, seni özüne, yani sevgiye ve ilahi olana yaklaştıran ilk adımdır.
Her şey senin elinde
Namaz kılarken ya da meditasyon yaparken hemen bir şey bekleme. Kendine dön, davranışlarına bak ve temizlenmek için çaba göster. Mesela dedikodu yapmayı bırak, başkasını aldatma, yargılamayı bir kenara koy. İşte o zaman, namazının ya da meditasyonunun nasıl amacına ulaştığını göreceksin.
Ve fark ettin mi? Her şey senin elinde. Dedikodu yapmak ya da yapmamak, yargılamak ya da yargılamamak, sevmek ya da nefret etmek… Hepsi senin özgür iradenle şekilleniyor.
Sevgiyle hareket etmeyi seçtiğinde, hem kendi özünle hem de evrenin yaratıcısıyla bağ kuracaksın. İşte o zaman, yaptığın ritüeller, ibadetler gerçek anlamını bulacaktır.
Yoga’da meditasyonu, “aydınlanayım, güçlerim olsun, çakraları göreyim” gibi egosal düşüncelerle yapıyorsan, bu meditasyonun özüne tamamen terstir. Namaz da meditasyon gibi bir araçtır. Her ikisi de insanı kendi özüyle (atman) ve evrensel hakikatle (brahman veya Allah) buluşturmayı amaçlar.
Meditasyon, zihni susturarak düaliteyi aşma, birliği deneyimleme ve kişinin öz benliğiyle barış içinde olmasının yolunu açar. Aynı şekilde, yoga’da bahsedilen yama ve niyamaları uygulamak da zihni ve kalbi temizleyen bir süreçtir. Bu temizlik, kişinin ilahi olanla bağ kurmasına zemin hazırlar. Namaz ve meditasyonun nihai amacı aynıdır: Allah’a veya ilahi hakikate yaklaşmak ve insanın varoluşunun anlamını kavramak!
Bu ritüellerin etkisi, kişinin niyetine bağlıdır. İyi niyet ve samimiyet olmadan yapılan bir ibadet ya da meditasyon, amacına ulaşmaz. Kur’an’da Maun Suresi, “O namaz kılanların vay haline” diyerek bunu ifade eder. Kur’an’ı incelediğimizde, namazın şeklen kılmanın bir anlam ifade etmediğini, kalbin ve niyetin bu ibadete eşlik etmesi gerektiğini görürüz.
Madem Hz. Muhammed sevgiyi deneyimledi, neden savaştı?
Hz. Muhammed asla savaş açmadı. Kendisine açılan savaşlara katıldı ve savunma durumunda bulundu. Hiçbir dine, topluma ya da kabileye savaş ilan etmedi. Bunun yanı sıra İslam’ı yaymak için baskı veya zorlama yoluna gitmedi; sadece anlattı.
Bir bilgi daha paylaşmak isterim: Hz. Muhammed, Medine Anlaşması ile tarihte ilk kez tüm dinlerin, inançların (ateistler, puta tapanlar dahil) bir arada barış içinde yaşamasını sağlayacak bir evrensel düzen kurmuştur. Bu anlaşma, herkesin inancına saygı duyulacağına dair güçlü bir mesaj taşır.
Böylesine kapsayıcı ve barışçıl bir anlayış, ancak aydınlanmış bir zihnin ürünü olabilir.
Şimdi yeniden yoga ve kuran’daki benzerliklere dönelim.
Tevhid ve birlik bilinci
Kur’an’da tevhid bilinci, bütün evrenin, insanın ve varlıkların Allah’ın birliğini yansıttığını vurgular. Yani her şey, Allah’ın birer parçasıdır. Bu parçayı fark etmek, tevhid inancını deneyimlemektir.
Yoga’da ise bu birlik, kişinin kendisiyle ve evrensel bilinçle (brahman) bir olma halidir. Her iki sistem de insanın parçalanmış algısını aşarak birliği kavramasını amaçlar. Bu birliğin idraki, yoga’da samadhi yani aydınlanma olarak adlandırılır.
Kur’an, insanın nefsini temizlemesi ve ruhunu arındırması gerektiğini vurgular. Şems Suresi’nde şöyle denir:"Nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir."
Peki, kurtuluşa ermek ne demektir? Bu soruyu gece yatarken düşünmenizi istiyorum. Bu yazıdaki pratiğiniz bu olsun: Kurtuluşa ermek ne demek? Bundan ne anlıyorsun?
Gece yatağa girince gözlerini kapa ve güzel şeyler söyle. Önce şükret. Sıcak bir yatağın olduğu için, sahip oldukların için… Bu şükür seni daha yüksek bir frekansa taşıyacak. Kelimelerin kalbinden çıkışını izle. Mesela şöyle diyebilirsin:"Canım Allah’ım, seni seviyorum."
Elini kalbine koy, kalp atışlarını hisset. Bir dakika, iki dakika, belki beş dakika boyunca sadece dinle. Sonra şu ayeti tekrarla:"Nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir."
Bu cümleyi uzun süre söyle ve ardından sessizliğe dal. Bu sözün Allah’ın, evrenin ve Brahman’ın bir mesajı olduğunu hisset. Ne kadar derin bir cümle olduğunu fark edeceksin. Bu gece bu sözle meditasyon yap. Bu basit pratik bile bir insanın spiritüel sıçrayışı olabilir. Sadece dene. Cümleyi düşün, tekrarla ve kendini bırak.
Peki, zikir ve mantralar birbirine benzer mi?
Kur’an’da zikir vardır, yani Allah’ı anmak. Yoga’da ise mantralar yer alır. Kur’an, zikir için herhangi bir sayı belirtmez. “Allah’ı şu kadar kere anacaksın,” demez. Kaç kere söylemek istiyorsan söyle. Allah'ın, beni “9999 kere anmadın, 9998 kere söyledin, olmaz kardeşim,” diyecek hali yok. Özgür ol!
Yoga’da mesela om mantrası vardır. Bu da zikir gibidir ve tekrarlanır. Meditasyon yaparken Allah’ı zikredebilirsin. Gözlerin kapalı, bağdaş kurmuş bir şekilde Allah’ın isimlerini tekrarlayabilirsin. Hatta namaz kılarken mantralar da söyleyebilirsin.
"Bu Allah’ın çok hoşuna gider."
Bu cümleyi açalım mı?
Namaz kılarken mantra söylemek ya da meditasyon yaparken Allah’ı zikretmek seni huzurlu kılıyor mu? Aşk ile yapıyor musun?
"Denemedim ama yaparken güzel niyetlerle bunu yapacağım. Kulağa çok hoş geldi."
Tamam, o zaman Allah’ın da hoşuna gidecektir. Çünkü Allah için önemli olan, senin niyetin ve kalbindir.
Ya Cennet ve cehennem yoga’da ve Kur’an’da nasıl tarif ediliyor?
Bu soru, geçen akşam bir müzik çemberinde Gürkan diye bir arkadaşım tarafından da sorulmuştu.
Biz bu çemberlerde bir araya gelir, müzik yaparız. Mantralar, ilahiler, Amazon şarkılarını gitar, handpan, ağız arpı gibi enstrümanlarla söyleriz. Bu şarkılar, yayılan titreşimlerle bizi bir frekansta birleştirir. Yanında düşmanın olsa bile sarılmak istersin, öyle bir sevgi frekansına geçilir. Bu enerji, çakraları temizler. Çakralar temizlendikçe sohbetler derinleşir; sorularımızı birbirimize sorar, spiritüel sohbetler yaparız.
Bu yazıyı okuyan güzel arkadaşım, böyle bir çekim hissediyorsan, sen de bu müzik çemberlerimize katılabilirsin. Bazı günler, “bir ses yolculuğu” meditasyon çemberim için gittiğim şehirlerde, ücretsiz, müzik ve sohbet geceleri de düzenliyorum. Sende katılmak istersen, İnstagram hikayelerimden duyurularımı takip edebilirsin.
Şimdi, cennet ve cehennem konusuna dönelim.

Yoga ve Kur’an, cennet ve cehennem kavramlarını insanın ruh hali ve eylemlerinin sonuçlarıyla ilişkilendirir. Her iki sistem de der ki: “Yaptığın her şeyin bir karşılığı vardır ve bu karşılık, hem bu dünyada hem de ötesinde karşına çıkar.”
Yani cennet ve cehennem, kişinin ruh halinin yansımasıdır.
Kur’an’da cennet, huzur ve mutluluğun sembolüdür. Eğer huzurlu ve mutluysan, aslında cennettesindir.
Cehennem ise kötü davranışlarının sonucu yaşadığın pişmanlık, huzursuzluk ve ıstıraptır. Mesela birini aldatmanın verdiği suçluluk hissi ya da geceleri uyuyamamak, zihnin düşüncelerle boğulması… Bunların hepsi cehennemdir.
Yoga’da ise bu durum karma yoga olarak ifade edilir. Eylemlerimizin sonuçları, doğrudan yaşantımızda karşılık bulur. İyi niyetle ve beklentisiz yapılan eylemler, içsel cennetimizi yaratırken; kötü niyetle, bencillikle yapılan davranışlar içsel cehennemimizi yaratır.
Kur’an’daki cennet ve cehennem ile yogada karma arasında derin bir bağ vardır. İkisi de insanın eylemlerinin sonuçlarından kaçamayacağını, her davranışın bir karşılığı olduğunu ve ilahi dengeyi korumanın ruhsal huzura götürdüğünü ifade eder. Her iki sistem de bize şu mesajı verir:
“Cenneti de cehennemi de eylemlerinle bu dünyada yaratabilirsin.”
Namaste.
Eyvallah.
Yorumlar