top of page

Üzülüyor musun!

Üzülüyor musun?

Bilgisayarımın başına oturup bloguma yazmadan önce aklıma bir konu gelmişti. İnstagrama girdiğimde öyle güzel ve derin bir yazıyla karşılaştım ki, yazacağım konuyu değiştirip, bu yazıyı gördüğümde yaşadığım deneyimi paylaşmaya yöneldim.

"İyi bilin ki, Allah dostlarına korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir." (Yunus, 62. Ayet)

Bunu görünce bir bağlantı kurdum. Yoga Sutralar da aynı şeyi söylüyordu! Kuran nasıl ki bizim insan olup Allah ile bağlantı kurmamızı istiyorsa, yoga da aynı şekilde unuttuğumuz insanlığımızı hatırlayıp içimizdeki özle bağlantı kurmamız için bir rehberdir..

Dur, kafan karışmasın hemen. Ne Müslüman olman gerekiyor ne de yogayı bilmen. Herhangi bir dine mensup olman ya da ateist olman da fark etmez. Konu bu değil. Sadece bu ayeti, bu fikri işleyeceğiz.

Hadi şimdi biraz günlük hayatımıza bakalım.

Sevgilinden ayrıldığında... Maddi zorluklar yaşadığında... İşini kaybettiğinde... Coinlerin düştüğünde... Arkandan konuşulduğunda... Aldatıldığında...Nasıl da üzülüyorsun, değil mi?

Yakına yakına bir hâl oluyorsun, geceleri gözüne uyku girmiyor, sıkışıyor, isyan ediyorsun.

“Of be!” diyorsun.“Keşke olmasaydı!” diyorsun.

Öyle büyük büyük bağırmana gerek yok isyan etmen için. O küçücük "keşke olmasaydı" cümlesiyle büyük bir isyan içindesin.

Ve sonra düşünüyor musun “Ben şimdi isyan ettim, günah işledim... Allah bana ceza mı yazacak?”

Hayır, Allahın sana ceza yazmayla ilgilendiği yok. Cezayı sen kendi kendine yazıyorsun. Üzülerek!

"İyi bilin ki, Allah dostlarına korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir." Bu cümleyi sadece bir “cümle” olmaktan çıkarıp gerçekten deneyimlersen, işte o zaman hayatında bir daha asla üzülmeyeceksin. Bu kadar basit. Ama bunu deneyimlemek, milli piyangodan büyük ikramiyeyi kazanmak kadar zor. Çünkü... İnsan değilsin.

“Nasıl yani? Hayvan mıyım?”

Hayır. Dedikodu yapan bir hayvan gördün mü hiç? Kibirli, endişeli, kaygılı bir hayvan? Yok. Oh, miss gibi hayvan olsak keşke! Zihin tertemiz...

Sen sadece insan değilsin.

Yoga da sana insan olduğunu hatırlatmak için bir rehberdir, Kuran gibi.

“Ben zaten düşünüyorum, aklımı kullanıyorum, bilinçliyim. Hatırlamama gerek var mı?

Bu saydığın özellikler bir sokak kedisinde, fare de hatta evindeki böcekte bile var. İnsan olmak sadece düşünüp bilinçli olmak değil; o bilinci hayatına, dünyaya ve çevrene yansıtabilmektir. Ve işte o zaman, üzülmenin yerini bambaşka bir deneyim alır.

Hazırsan şimdi daha geniş bir bakış açısına geçiyoruz.


Bu yazıda, neden üzüntü hâlinde olduğunu anlamanı sağlayacağız.

"İyi bilin ki, Allah dostlarına korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir."

Bu cümleyi öyle "kuraldır", "emirdir", "yukarıdan inmiştir" diye okuma. Bir Hristiyan, ateist ya da herhangi biri olabilirsin. Bu cümleyi bir şiir gibi oku. Hiç Cemal Süreya’ dan bir söz paylaşmadın mı? Özellikle sevgilinle tartışınca, Instagram hikayene onunla ilgili "derin" mesajlar veren bir alıntı koymadın mı? İşte, o derinliğe geç bir an için.

Eğer bu ayeti Muhammed adında aydınlanmış bir insanın yazdığını düşünürsen, anlamını daha özgürce keşfedebilirsin.


Spiritüel yolculuğuna çıktığında, farklı kaynakları incelemeye başlıyorsun: Kuran, İncil, Tevrat, Budizm, yoga, şamanizm... Ve bir şey oluyor: Bilincin genişliyor. Bir kavrayış gelişiyor. Hangi cümlelerin, kelimelerin saf bilgiden geldiğini anlamaya başlıyorsun.

Mesela, aşağıdaki Kızılderili sözlerine bir bak:

"Biz toprağa değil, toprak bizi sahiplenir.

İnsan toprağa, suya, havaya ve diğer tüm canlılara bağlıdır.

Doğa bizim annemizdir ve ona saygı duymadan yaşamın anlamını bulamayız."

Bu söz, Muhammed gibi aydınlanmış bir insanın yazdığı bir cümleden farklı değil. Nasıl ki o, Allah ile bağ kurup bu bilgilere ulaştıysa, bir Kızılderili de aynı şekilde bunu yaptı. Ve bu bağa sen de ben de ulaşabiliriz! Ama kurallar ve kalıplarla zihnin o kadar dolu ki, bu bağın olabileceği idrakini yaşayamıyorsun. Yukarıda Muhammed' in önüne "Hz" koymadığım için bile beni yargıladın.

Peki nasıl ulaşabilirim ben de?

İnsan olduğunda.

Çöpü çöp kutusuna atarken düşürdüğün bir kağıt parçasını yerden almayıp bırakıyor musun? O zaman henüz "insan" değilsin.

Tasavvuf “nefs” der buna. Yoga “çakralar” veya “enerji alanları” der. Her biri, içindeki özle, Allah’la ve her şeyin bir olduğu o bilinç hâliyle bağlantı kurabilmen için geçmen gereken süreçlerdir.


Bu süreçlerin şöyle işliyor:

Maddi dünyaya takılıp kaldığında, yani fiziksel gerçekliğe odaklı yaşadığında neler oluyor? Maddi kazanç, bedensel arzular, korkular, endişeler, güvensizlikler, cinsel dengesizlikler, hırs, bencillik, dedikodu...Bunlarla dolu bir yaşam sürüyorsan, "alt üçgende" yaşıyorsun demektir.

Bu alt üçgen nedir?

Kök çakra, sakral çakra ve solar pleksus çakra. Yani yaşam enerjin bu bölgelerin titreşimleriyle yönleniyor. Bağımlılıkların ve arzuların seni yönetiyor. Bu da spiritüel gelişimini ve kendinle kuracağın o bağı engelliyor..

Bu bilinç hâlindeyken trafikte kornaya basıp öfke de saçarsın, çöpü dökerken yere düşen kağıdı da görmezden gelirsin. Çünkü odağın, alt düzeydeki bu arzular ve tepkiler üzerine kuruludur. Göremez, duyamaz ve hissedemezsin...


Peki, Hz. Muhammed veya o yazıyı yazan kızılderili bilgesinin farkı neydi? Onlar bu alt alandan yukarıya, üst üçgene geçiş yaparak daha yüksek bir bilinç düzeyine ulaştılar. Sevgi, şefkat, bilgelik ve evrensel farkındalıkla bağlandılar.

Yukarıya çıktıkça, bambaşka deneyimlere kapı açacaksın:

Kalp çakran titreştikçe, karşılıksız sevgiyi, şefkati, bağışlayıcılığı... Kendine ve başkalarına sevgi dolu bir enerjiyle yaklaşmaya geçiş yapacaksın.

Boğaz Çakrana doğru çıktığında, samimiyet artıyor. Dinleme yeteneğin gelişiyor; insanları "şapşal şapşal" değil, gerçekten anlayarak bağ kurarak dinliyorsun. Yalan söylemiyorsun, uzun uzun konuşmaların azalıyor.

Üçüncü Göze doğru çıktığında: Sezgi gücün kuvvetleniyor. Derin bir anlayış geliştiriyorsun, olayların yüzeyindense derin manayı fark ediyorsun.

Tepe çakranda ise evrenle bir bütün olduğunun farkına varıyorsun. Yüksek bir spiritüel farkındalık ve huzur hâli yaşıyorsun. Sevginin ta kendisinin sen olduğunu deneyimleme hali.

"İyi bilin ki, Allah dostlarına korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir." Burada bahsedilen Allah dostları, işte bu üst üçgende yaşayan insanlardır!

Adam artık bir kediye bakıp kendini, yaradanı görüyor. Sevgiyle dolmuş, sevginin ta kendisi olmuş. Evrenin bir parçası olduğunun bilincinde. Güneşe elini uzatıp teşekkür ediyor.

Senin onu aldattığına mı üzülecek! İşini kaybetmiş, kaygıya mı kapılacak? Hayır. Çünkü artık üst boyutta yaşıyor. O, Instagram’da arkadaşının başarısını kıskanmıyor. Onun için kıskançlık diye bir şey yok. Maddi dünyada aklına gelebilecek o duygular artık yok. Şimdi düşün lütfen, üzüldüğün bir konuyu, yakın zamanda. Bu, bir saat içinde zihnine gelen düşüncelerdeki sıkışmaları da düşün. İşte bunların hiç birini üst üçgende yaşayan insanlar hissetmiyor.


güneş gibi doğ

Allah'la dostlar artık. Bildiğin dost. Arada mesafe yok. Nasıl ki dostuna her şeyi anlatırsın, samimisin, onlarda Allah'la öyleler. Yemek yerken şükreder. Sevgi fışkırır her yerinden, saftırlar. İşini kaybettiğinde parasız kaldıklarında korkmazlar. O parasız kalacakları hali deneyimledikleri için şükrederler. Ve biliyor musun! Yaşadığım zorluklardan sonra gün yüzüne çıkacağım, bu bir sınav benim için diye de düşünmezler. Çünkü onlar için gün yüzü de, o yaşadığı zorlukta aynıdır! Mesela durur biran, bu yazıyı okuyan gözleri olduğu için şükürler olsun der. Sevgilisi onu aldatınca, "şükürler olsun bana bunu gösterdiğin için" der. İşini kaybedince "nefes alabildiğim için şükrediyorum" der. Kaza geçirip kolunu kırdığında "diğer kolum sağlam, şükürler olsun" der.  Onlar için düşünce, sevgiden, şefkatten, iyilikten ve hizmetten ibarettir. Böyle bir insan nasıl üzülebilir ki, söyler misin bana!


"İyi bilin ki, Allah dostlarına korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir."


Namaste...




2 Comments


peanarr
Jan 26

O kadar derin ve manasını hal ederek işlemişsin ki. Bilgi, hayata uygulanış, deneyinlenmiş ve hal olmuş, akıyor varoluşundan. Tasavvufta buna ilmel yakin-aynel yakin-Hakkel yakin denilir. Senin de belirttiğin gibi artık bakan O’nun gözüyle bakar, O’nunla yürür, O’nunla uyur, yer, içer, yarattığı her mahlukatı sever çünkü O’nun Zatının o güzel isimlerinin (Esma-ül Hüsna) tecellisidir artık. İşte bu biraraya gelen kelimeler benim gözlerimi doldurdu ve gülümseyerek şükürler olsun dedirtti. Teşekkürler 🪷

Like

Gönlüne sağlık çok değerli derin bir o kadar da net bir yazı akış olmuş ♥️ol’sun…

Like

© 2023 by Muzaffer Alemdar Tüm hakları saklıdır.

MESAJ GÖNDER

 

​​

​muzafferalemdar1@gmail.com

  • Black Instagram Icon
  • Black YouTube Icon
bottom of page