DÖNÜŞÜM!
- Muzaffer Alemdar
- 3 Ara 2024
- 4 dakikada okunur
Sevgili dostum!
Bugün seninle bir yolculuğa çıkıyoruz. Bu yolculuk bir dönüşüm yolculuğu üzerine olacak.
Şimdi derin bir nefes al. Şu anda zihnini meşgul eden düşünceleri bir kenara koy. Ve sadece kalbine odaklan. Bugünlerde neler hissediyorsun? Hangi duygular içinde dolaşıyor? Belki bir ayrılığın acısı, belki bir hayal kırıklığı, belki de açıklayamadığın bir huzursuzluk...
Şimdi o duygulara biraz yaklaşmanı istiyorum. Ama olaylara değil; sadece hislere. O anki sıkışmışlığı, belirsizliği ya da özlemi hatırla. Çünkü bugün bu yazıda, hislerin ve onların seni götürdüğü dönüşüm süreçlerinden bahsedeceğiz.
Ve o en hassas hissettiğin o anı konuşacağız. Aşk...
"Aşk acısı çekiyorum," dediğin anlar. Hissettiğin bu acı, belki de hayatının en önemli dönüm noktası olacaktır. Hatırlasana, o gözlerine baktığın, dokunduğun, hayaller kurduğun anları. Ama sonra, bir şey oldu ve bitti. O bitişle gelen duygu seni sardı. O anda ne yaptın? Mesaj mı attın? Arayıp ulaşamadığında daha mı çok sıkıştın?
Burada iki farklı zihinden bahsedeceğim: spiritüel zihin ve spiritüel olmayan zihin. Ve unutma, ikisi de sensin.
Peki, ne yaptın bu süreçte?
Şimdi buraya dikkat et. Ne yaparsan yap! Tüm mesele burada. O an ne yaptıysan, hissettiğin şey neyse, işte o doğruydu. Çünkü o duyguyu hisseden sensin. Ve bu duygularını yaşamak ne kadar da kıymetli kılıyor seni, fark ediyor musun?
O hissettiğin acı ve sıkışıklık aslında sevgiydi.
Nasıl yani, sevgi acı mı çektirir?
Hayır, acı çekmiyorsun. Sadece acı çekmeyi istediğin için acı çekiyorsun.
Peki, spiritüel olmayan zihnin ne yapar bu noktada? Daha çok aramak ister ya da gururun devreye girer ve ego fısıldamaya başlar. İşte bu fısıldayışla hislerin daha da ağırlaşır. İçinde bir şey sıkışır. Daha çok acır, daha çok daralırsın. Bu süreç ne güzel bir süreçtir. Hepsi senden çıktı. O sıkışıklığın içinde onu duymak istedin ve aradın. Bu ne kadar değerli! Hissettiğin haykırışı yaşadın.
İşte bu haykırışta spiritüel zihninle bir yolculuğun başlar. Bu yolculuk, o içinde hissettiğin sıkışıklığı kucakladığında, ondan kaçmadığında deneyimleyeceğin içsel bir yolculuktur.
Yani daha çok mu acı çekeyim?
Hayır. Hiçbir şey yapma. Sadece kabul et.
Kabule geç ve senin bir duygun olduğu için o acını sev, teşekkür et ona. Çünkü o acı senin var oluşundan çıkıyor.
Peki, kabule geçince bu acının sonunda bir ışık bir huzur mu deneyimleyeceğim?
Işığı da bırak, huzuru da bırak!
Bırak ki ne olması gerekiyorsa o olsun.
Bir şeyi bil sadece. Bu acıyı yaşaman gerekiyordu. Gerekli, çünkü yaşıyorsun. Yaşanan her şeyin bir anlamı var. Ve bu anlam, senin o deneyimi hangi anlamla şekillendireceğinle ilgili. Kimisi "yıkıldım, mahvoldum" diye bir anlam çıkarır, kimisi de aşağıdaki anlatacağım dönüşüm sürecine girer.
Şimdi dur ve sor kendine. Onu sadece varoluşuyla mı sevdin? Bir "neden" olmadan mı bağlandın? Eğer gerçekten böyleyse, bu sıkışıklık sürecinde o içsel bağı görmeye başlayacaksın. Ama eğer nedenlerin varsa, o zaman bu hissettiğin sıkışıklık, aşkın saflığı değil, spiritüel olmayan zihninin egosal bir acısıdır.
Spiritüel zihnin burada devreye girer.
O acıyı hissettiğin anda durur ve sana şöyle fısıldar: "Onu sadece varoluşuyla seviyorum."
Bu noktada, fiziksel olarak yanında olma isteğiyle belki tekrar ararsın, sesini duymak için. Bu içsel dürtü, sevgi bağıdır. O bağın saflığını ve yoğunluğunu hissedersin. Bu bağ fiziksel bir temasa ya da onun sana geri dönmesine bağlı değildir. Bu bağ, saf sevginin kendisi ve hatırlayıştır!
Bu hatırlayıştan sonra, spiritüel alanında bir enerji geçiş sürecin başlar. Bu, sadece bir farkındalık değil, aynı zamanda bir uyanıştır. Eğer bu enerji alanını fark edersen, hayatında bazı açılımlar yaşarsın. Yani içsel güçlerini fark etme dönemin, kendi yaratıcı enerjini keşfetme ve hayata aktarma aşaman başlar. Bu süreç, seni sadece bir insan olarak değil, evrenin bir parçası olarak görmeni sağlar.
Bu yaratım, senin kişisel özelliklerinle şekillenir. Kimisi kalemi eline alır ve yazmaya başlar, kimisi müziğe yönelir, kimisi işinde yeni yollar keşfeder, kimisi doğaya yönelir, kimisi her şeyde sevgiyi görür, kimisi de egosundan sıyrılır. Bu yaratımın kaynağı, dışarıda bir şeyin seni değiştirmesi değil, içindeki sınırsız potansiyelin ortaya çıkmasıdır.
İçindeki yaratıcı gücü kabul etmek, onunla uyum içinde olmak, aslında kendinle kurduğun bağın bir tezahürüdür. Ve şimdi bu bağ, seni derinden dönüştüren kişiyle kurduğun enerjisel bağa dönüşecektir. O kişi, seni seninle tanıştıran bir rehberdi. Bu bağın fiziksel varlığı ya da derecesi artık önemli değildir. Çünkü o kişi, sana kendinle bağ kurmayı öğretti. O kişi, aslında içindeki sevginin bir yansımasıydı. Bu sevgi, aranızdaki geçici bir bağ değil, iki varlık arasında kalıcı bir birliğe dönüşmüştür.
Bu aşama, ayrılık yanılsamasının tamamen çözüldüğü ve birliğin fark edildiği yerdir. Gerçek sevgi, dışarıdaki hiçbir koşula bağlı değildir. Sevgi, senin varoluşunun ta kendisidir. Şimdi, bu farkındalıkla birlikte, hayatta hiçbir şeyin sana dışarıdan verilmesi gerekmediğini deneyimleyeceksin. Çünkü içindeki sevgi ve gücün kaynağı zaten senin içinde, her zaman oradaydı. Ve bu süreç seni o kaynağa yönlendirdi.

Artık sevgi, bir başkasına duyulan bir ihtiyaç değil, senin içindeki doğal bir haldir. Ve sen, bu sevgiyle tamamen uyum içinde yaşadığında, dış dünyan da şekillenecektir. Çünkü senin içindeki sevgi, dışarıya yansıyan her şeyin kaynağıdır. Bu, bir yaratım alanıdır. Burada her şey senin içsel enerjinle şekillenir
Hocam, enerjisel alan diyorsun ama yanımda da olsun istiyorum. Bunun bir yöntemi yok mu?
Var. Ve çok basit. Ona diyeceksin ki “Sıçayım spiritüelliğin içine! Ben seni istiyorum kardeşim. Enerjisel alan umurumda değil. Seni koklamak, sana dokunmak, seninle yoldaş olmak istiyorum.”
"Gerçekten mi? Böyle mi diyeyim yani?"
Evet, gerçekten böyle de! Çünkü bu, yukarıda anlattığım her şeyin en saf hali. Eğer 1-2 gün ya da belki sadece 1-2 saat içinde yukarıdaki farkındalıkları hissettiysen, böyle konuşman aslında en spiritüel konuşma olacaktır.
Neden mi? Çünkü artık ne endişe kaldı ne de zihnindeki kalıplar. Artık korkular, "ya şöyle düşünürse", "böyle bir şey söylenir mi" gibi sorular yok. Saf bir ifade var. Kalbinin derinliklerinden çıkan bir niyet var.
Bu noktada, ona söylediklerin kelimelerle sınırlı değildir. Senin enerjin ve niyetin konuşur. "Sıçayım spiritüelliğe" derken bile, bu aslında spiritüelliğin özüdür. Çünkü bu, kendin olmaktan çekinmediğin bir ifadedir.
Burada artık “uygun” konuşmalar ya da “spiritüel bir dil” kaygısı yoktur. Çünkü o cümle, tam da bu kaygılardan özgürleştiğin anda çıkar. Bu, içindeki aşkın bir tezahürüdür.
Ve şimdi, bu yazı da burada son buluyor. Ama biliyorum ki, bu son aslında bir başlangıç. Kendine doğru bir yolculuğa çıkarken yaşadıkların, hissettiklerin ve düşündüklerin bir bütünün parçasıydı. Bazen kafa karışıklığı, bazen netlik, bazen gülümseme, bazen gözyaşı… Hepsi, senin yolunun taşları.
Unutma, ne yaşıyorsan, olması gerektiği için yaşıyorsun. Ve bu süreçte, ister spiritüelliği kucakla, ister kendi içsel patikalarında koş, her şey seni yine kendine, o sonsuz bağa getirir.
Şimdi, bir nefes al. Kalbinin derinliklerine in. Sor kendine: "Ben ne istiyorum? Ne hissediyorum?" Cevapların seni nereye götürüyorsa!
Yolun açık, kalbin cesur olsun...
Yorumlar