top of page

Farkındalıktan ÖZgürlüğe!


Shurti box’ımı aldım, saat 23:30’da bir mantra söyledim. Saat 05:00 olmuştu, yatağa girdim ve uyudum.


Bu kulağına yabancı gelmiş olabilir, belki de daha önce hiç duymadın. Açıklayayım o halde.

Shurti box, mantralarla birlikte çalınan bir enstrümandır, aslında bir ses terapisi aracıdır. Akerdiona benzeyen bir tonu vardır; sesinle rezonansa girer ve seni bir tür trans haliyle, derin bir meditasyon alanına bırakır. Bu, sadece bir ses değil, titreşen bir frekanstır. Mesela “A” harfini yüksek sesle söylediğinde, bu sesin ve titreşimin vücudunda yarattığı etki, seni derin bir alana geçirir. Ben de bu enstrümanla mantralar söyleyerek, hem kendi meditasyonlarımı derinleştiriyor hem de atölyelerimde katılımcılara sesin iyileştirici gücünü ve frekanslarının nasıl bir dönüşüm sağlayabileceğini deneyimletiyorum.


Bu paylaşımda, spiritüel yolculuğunda farkındalığın kendine dönüş sürecindeki bazı geçiş süreçlerinden bahsederek özgürlüğe geçiş serüvenini anlatacağım.

Sonrasında ise, her gün kendi uyguladığım bir çalışmayı aktaracağım. Bu çalışmayı denedikçe, farkındalığınıın nasıl genişleyip derinleşeceğini ve kendine nasıl daha yakınlaşacağını keşfedeceksiniz.


Deliriyor muyum dediğin anlar oldu mu?

Sen sesli olmak istedikçe sessizliğe çekildiğin evreler yaşadın mı hiç?

Bir sancı gibi hissettin mi sıkışmayı?

Belki bir sıçrayışın eşiğindesindir. Belki de o sancı, ateşi körüklemen için duygularınla yüzleştiğin bir dönemi işaret ediyordur. Kendinle yüzleşiyorsundur. Bu, bir tanıma halidir.

Ya da depresyondasındır. Çünkü bu iki deneyimin belirtileri çok benzerdir. Bu benzerliği ayıran bir kelime vardır, farkındalık!


Peki farkındalığı nasıl deneyimleriz?

Herkes farkındalığı deneyimler.

Kişi, gördüğü farkındalığı deneyimler.

• Hayata geniş açıdan bakan, geniş bir farkındalıkla yaşar.

• Dar bir açıdan bakan, sınırlı bir farkındalıkla yaşar.

Dar farkındalık dönemi, kişinin kendine dönüşüyle genişler. Bu dönüşüm, bir içsel keşif sürecine girmeni sağlar. O dar alanın içinde sıkışıp kaldığını hissettiğinde bir dönüşümin eşiğindesindir. Ve bu uyanışının sırasında, bazı spiritüel süreçler gelişir. Bu süreçler, seni daha derine, daha içsel bir dönüşüme doğru taşır.


Artık eski sen değilsindir.

Eski mi? Evet, eski ve yeni!


Eski kötü mü?

Hayır. Eski sadece eski. Ne gördüysen o.


Bu kelimeye yalnızca “eski” anlamını yükleyebildin mi, yoksa zihnin farklı senaryolar mı yarattı?

İşte o eski sen, gördüğünü analiz eden, zihnini dolduran sen. Yeni sen ise gördüğünü ve duyduğunu olduğu gibi kabul eden sen.


Kabul etmek zorunda mıyım?

Derinleşen bir zihin için kabul: Kabul etmeyişini de kabul etme halidir!


Kabul etmeyişini de kabul etmek ne demek?

Eğer bunu zihninde deneyimlediysen, yazdığım kelimeler sende bir his uyandıracaktır.

Çünkü bu yazıyla frekansın eşleşmeye başlamıştır.

Eğer deneyimlemediysen, bu kelimeler anlam ifade etmeyecektir.

Çünkü bir şeyin spiritüel anlam ifade etmesi için o duyguyu hissetmelisin. Mesele, “bir dağ var karlarla kaplı, güneş açıyor.” Daha önce bunu gördüğün için bu sende bir anlam ifade eder. Çünkü görmüşsündür. Spiritüel deneyimler ise deneyimlendiğinde anlam bulur. Yani yaşandığında!


Yaşamak ne demek peki?

Bu tek bir kelime ile ifade edilebilir. Özgürlük! Yoga’da bu mokşadır.


Bu özgürlük, bedenin ya da zihnin mutlak özgürlüğü değil, içsel bir bağışlama, farkındalık ve kabul halidir. Yani, yaşamın içinde ne olursa olsun, içsel huzuru ve dengeyi bulabilme yeteneğidir.


Günlük hayatımızda mokşayı deneyimlemek, her anın içinde tam olarak var olabilmekle ilgilidir. Örneğin, bir trafik sıkışıklığına takıldığında, öfkeyle tepki vermek yerine derin bir nefes alıp, bu durumu kabul etmek; belki de daha önce sinirleneceğin bir durumda şimdi sadece gülümsediğini fark etmek…


Ya da bir tartışma sırasında, karşındaki kişinin sözlerine hemen yanıt vermek yerine, bir an durup, içindeki duyguyu gözlemlemek. Bu, özgürlüğün, yani mokşanın yansımasıdır. Hayatın her anında, her tepkide, her duyguda bu farkındalığı bulabilmek, mokşayı yani özgürlüğü yaşamanın ta kendisidir.


Şimdi kendine sor:

Gerçekten özgür müsün?

Birine mesaj yazdığında geç cevap alınca, sen de geç mi cevap veriyorsun?

İnsanlar ne der diye duygularını saklıyor musun?

Sor, özgür müsün yoksa özgürlüğün başkalarının elinde mi?

Bu sorunun cevabı seni bir alana götürecektir. Şimdi bu alanı es geçmeyelim lütfen!

Ve şu soruları yanıtlayın:

Özgürce düşündüklerini yaşayabiliyor musun? Ya da bu hislerinin arasına duygular yerleştiriyor musun?

Birisinden hoşlandığında bunu ona söylüyor musun? Ya da acaba o benden hoşlanıyor mu diye bir zihne girip özgürlüğünü dile getiremiyor musun?


Peki, tüm bunları yapmanı ne engelliyor sence?

Bunu sen de biliyorsun, fakat saklıyorsun. Başkalarından değil, kendinden saklıyorsun.

Hadi sakladıklarını gün yüzüne çıkaralım.

Kendine güvenmemek mi? Endişe mi? Kabul edilmeyiş duygusu mu?

Hangisi?

Peki,

Yukarıda yazdıklarım seçeneklerden bağımsız yaşamayı hiç düşündün mü?

Bu alan, spiritüel geçiş evrende yaşadığın bir geçiş anın hissedilişi “Seçeneksiz yaşamak” olarak tezahür eder. Kabulün teslimiyete dönüştüğü anın, yani yukarıda bahsettiğim kabulün, zihin tarafından eyleme geçiş halinin deneyimlenmesini yaşarsın.

Bu kendine teslim olmaktır.

Kendine teslim olmak, evrene teslim olmaktır.

Teslimiyetin derinliğine yolculuğun da tam burada başlar:

“Seçeneksiz yaşamak,” zihnin sürekli seçim yapma çabasını aşmasıdır.

Seçmek zorunda hissetmeden, akışta kalmanın huzurudur.

Teslimiyet, direnç gösterdiğin, kabul etmekte zorlandığın durumları dahi kucaklamaktır. Kendine güvenmeyişini bile!

Kabul etmeyişini bile kabul etmek de budur.


Kendine teslim olmak, dışarıdan gelen gürültüye aldırmadan, içindeki sessizliğe adım atmaktır.

Kendi içindeki çalkantıları, korkuları, belirsizlikleri sevmektir.

Savaşmayı bırakıp, olanı olduğu gibi görmektir.

Kendi içine teslim olduğunda, artık eskisi gibi “dışarıdan onay” aramazsın. Çünkü dışarısı artık senin içerin olmuştur. Bu muazzam bir hissediştir. Burada kelimeler pek bir işe yaramaz.

Hayatın seni nereye götürdüğünü sorgulamaktan çok, yolculuğun her anını hissedersin.

ree

İçinde bir güven ve huzur doğar: “Ne olursa olsun, doğru yerdeyim.”

Özgürlük burada güneş gibi yavaş yavaş parlar!

Kendi içine teslim olmakla, yeni bir kapı açılır.

Bu kapı, dışarı değil, içeri açılır.

Bu, tüm eski kalıplarını, korkularını, beklentilerini kabul ettiğinde arkanda bırakmaya başladığın yerdir. Arkana bırakırsın. Arkandadır artık. Görüş açın diye bahsettiğim o açının önünden arkaya doğru geçerek kendine bakış açının genişlemesidir. İşte o hayata bakış açın böyle genişler! Bu arkana bıraktıklarında sensindir. Sadece arkana bırakmışsındır, ayrılmamışsındır.

Bu arkaya bırakış döneminden ayrılma evrene geçişin ise samhadi halidir. Bu, yoga da aydınlama dönemidir. ( Başka bir yazımda bunu detaylıca anlatacağım.)

Artık “Olmam gereken kişi kim?” sorusu kaybolur.

Yerine “Ben kimim?” sorusunun sade ve net hali gelir.

O dar bakışın genişledikçe Kendinle tanışmaya başlarsın. Benliklerle örttüğün altta gizlenmiş gerçek senle. Yani özünle!

Ve bu tanışma bir son değil, bir başlangıçtır.

Bir daha asla “eski sen” olmayacaksındır. Çünkü farkındalık büyümüştür, genişlemiştir, seni içine almıştır.

Teslimiyetin ve dönüşümün hediyesi budur:

Bir daha eskisi gibi bakamayacağın bir bilinç haline geçmek.

Teslimiyetle başlayan bu yolculukta unutma:

Her şey, olması gerektiği gibi.

Ve sen, her an doğru yerdesin.


Şimdi sana her gün uyguladığım, bakış açın genişletip kendinine yaklaşmana yardımcı olabilecek bir çalışmayı paylaşacağım.

Belki denemek ve derinleşmek için bir adım atmak istersin…


Bu basit uygulama, günlük koşuşturma içinde farkındalık ve teslimiyet hissini artırmana yardımcı olacak.


Güne başladığında, kısa bir an için dur ve doğanın sana sunduğu herhangi bir şeye bak: Gökyüzü, güneş, bir ağaç, bir kuş…

Kendine şunu hatırlat:

“Bu anda her şey tam da olması gerektiği gibi.”


Gün içinde insanlarla konuşurken veya bir ortamda bulunurken, bir an için dur ve kendine sor:

“Bu anda, burada gerçekten var mıyım?”

Karşındaki kişinin söylediklerini yargılamadan, tam bir dikkatle dinlemeyi dene.


Kısa Bir Nefes Arası Ver:

Koşuşturma sırasında bir an için dur ve 3 derin nefes al.

Nefes alırken şunu düşün: “Hayat benimle akıyor.”

Nefes verirken: “Kendimi serbest bırakıyorum.”


Gözlerinle Dokun:

Dışarıdayken bir ağaca, gökyüzüne veya sokakta yürüyen insanlara bak. Ama gerçekten bak. Detayları fark et: Yaprakların kıvrımları, bulutların hareketi, birinin gülümsemesi…

İçinden şunu söyle:

“Hayat burada ve şimdi.”


Günün sonunda, birkaç dakikanı gökyüzüne bakmaya ayır. Ayı, yıldızları ya da karanlıkta parlayan herhangi bir şeyi fark et. Kendine şu soruyu sor:

“Bu büyüklükteki evrenin bir parçası olduğumu fark edebiliyor muyum?


Bu pratikleri yaparken sonuç bekleme, sadece anda kal.

Duyguların ya da düşüncelerin nasıl olduğu önemli değil; hepsi birer geçiş.

O genişleme anının hissiyle dolacağın gün geldiğinde, özgürlüğün huzuruyla kanatlanacaksın, bir kuş gibi.


Şimdi o kuş ol ve hayal et. Nereye uçmak isterdin?


İstemek!

Diğer yazımın konusu da istemek.


Aşk ile.❤️

Son Yazılar

Hepsini Gör

Yorumlar


© 2023 by Muzaffer Alemdar Tüm hakları saklıdır.

MESAJ GÖNDER

 

​​

​muzafferalemdar1@gmail.com

  • Black Instagram Icon
  • Black YouTube Icon
bottom of page