SPİRİTÜEL GEÇİŞ SÜREÇLERİN VE HAMSİ!
- Muzaffer Alemdar

- 4 Oca
- 6 dakikada okunur
Spiritüel geçiş süreçlerin ve hamsi:
Yaklaşık iki sene önce günlerden bir gün bir yere davet edildim. Müziğin eşlik ettiği bir ortamda, tanımadığım insanlarla çember oluşturup oturduk ve sohbet etmeye başladık. Sohbet edenlerin çoğu meditasyon ve yoga gibi alanlarla ilgilenen kişilerdi. Ancak bu arkadaşlarda, sohbetlerine yansıyan bir ego enerjisi hissettim. Şimdi tam burada duralım ve seninle birlikte içsel bir yolculuğa çıkalım: “Spiritüel yolculuk süreçlerin ve dönüşüm"
Şimdi anneme geldim. Hamsi almış, “Gel oğlum bana akşam, hamsi yiyelim,” dedi. Kapıyı açtı, “Canım oğlum,” diye sarıldı. 70 yaşında, çok tatlıdır kendisi. Devamlı gülümser. Otobüse bindiğinde yanına oturan teyzelerle tanışır. Eğer onun da kızı varsa, “Benim oğlum da yoga hocası,” der. Cep telefonundan Instagram’daki fotoğraflarımı gösterir. Tanıştığı teyze de kızının fotoğraflarını gösterir ve teyzeyle Facebook’tan ya da Instagram’dan arkadaş olup akşam bana, “Otobüste bir kadınla tanıştım,” der. Ben o anda anlarım ki kadının kızının fotoğrafını bana gösterecek, çünkü bunu yaklaşık 10 seneden beri yapıyor beni evlendirmek için. :)
Şimdi yanımda oturuyor. Kanal 7’de Esaret diye bir dizi var, onu izliyor. Ben de bu yazıyı yazıyorum. Dizideki sahnelere tepkiler gösteriyor. Hamile bir kadını eşi aldatmış. “O sana ne kadar destek olmuştu, o kadına bu yapılır mı?” diye konuşuyor kendi kendine. :) Bu yazıyı yazarken şu an bu alanın enerjisine bağlıyım. Bazı günler ormanda, ağacın altında oturup kuş sesleriyle bağ kurarak yazarken bazen denizle birlikte yazıyorum. Metrodan hiç çıkmadan 8 saat yolculuk yaparak o kalabalığın enerjisiyle bağ kurup yazdığım günler de oluyor. Bir kedi ya da köpeği izlerken de... Frekanslar yazılarıma yön veriyor. İnstagram'ım kapandıktan sonra yazıya yöneliş süreci evremi deneyimliyorum. Bu süreci, yoga ve spiritüel yolculukla bağlantı kurarak detaylı anlatacağım bir yazımda olacak.
Şimdi annem yanımda. Anahata, yani kalp bölgemdeki enerji alanındaki titreşimleri hissediyorum. Yazıma ara verip hissettiğim bu alanla odaya geçip meditasyon yapacağım...
Bloguma yazı yazarken kalktım, odaya gittim ve hissettiğim enerji alanımda sessizlikte kaldım.
Akışta kalmak diyoruz ya, akışta kalmak ya da kalmamanın ötesinde, akışın ta kendisi olduğunun bilinç hali. Kendi içsel alanınla ilgilendiğinde, yaşamın da seninle böyle olacak. Ve bu, sınırsız bir özgürlük haline geçişini sağlayacak. Mesela yolda yürürken, yerde bir yaprak görüp onu güneşe tutarak dakikalarca yaprağı, yapraktan güneşin yansımasını izleyeceksin. Gördüklerinin arkasındaki manayı görmeye başlayacaksın. Belki bir arkadaşının yanına gidiyorsundur; ona geç gideceksin. Merak etme, "geç kaldım, beklettin beni" diye kimse söylenmeyecek.
Ama geç kaldım, beklettim arkadaşımı!
Bulduk! Artık yaprağı deneyimliyorsun, güneşle konuşuyor, ağaca sarılıyorsun. Bir olmuşsun, o birliği deneyimliyorsun. Samadhidesin artık, tohumlu samadhi. Yaratıyorsun. Anın bizzat kendisi sensin. Arkadaşına gittiğinde, elinle ona yaprağa dokunur gibi dokunacaksın. Güneşi izler gibi izleyeceksin onu, rüzgarın sesini dinler gibi dinleyeceksin. O arkadaşınla da birsin. Seni beklediği ve senin bu deneyimi yaşadığın için sana teşekkür edecek. Senin o birlik enerjinle, sen hiçbir şey yapmadan o da dönüşecek. Bunlar, yolculuğunda sen dönüşürken çevreninde nasıl dönüştüğünü izlediğin o kutlu anların olacak.
Ve bunların hepsi, spiritüel geçiş sürelerinde yaşayacağın deneyimlerindir. Kelebeğin kozadan çıkması gibi, yavaş yavaş özgürleşerek deneyimleyeceksin. Mokşa, yani özgürlük, bedenini saracak. Yürüyüşün bile dönüşecek. Boynunu sağdan sola çevirirken, o küçük an bile dönüşecek. Nefesin, dokunuşun… Yeniden doğacaksın.
Ama önce ölmen gerekecek!
Sıyrılman, önce egonu hatırlayacaksın, sonra dönüşecek egon. Hatırlaman yetecek. Spiritüel yolculuğunda yaptığın tüm çalışmalar, egonu hatırlaman içindi. Egonu hatırlayınca, dönüşmeye başlayacak, tatlı tatlı, yavaş yavaş sıyrılacaksın egondan, nefsinden. Sonra yalnızlaşacaksın. Bir güç seni yalnızlığa yönlendirecek. Sessizlik… Bu sessizlikte kişiliksiz olacaksın. Maddi ve manevi kayıplar, acılar çıkacak karşına. Sana, aslında bir hiç olduğunu hatırlatmak için. Hiç olduğunu hatırladığında bir olduğunu deneyimleyeceksin, bir olduğunu deneyimleyince de birleşeceksin yavaş yavaş. Bir yaprakla, beklettiğin o arkadaşınla!
Artık alma verme dengesi gibi kalıplaşmış kuralların olmayacak. "Hımm.. Ben çok verdim sevgiyi o az verdi. O zaman alma verme dengesini sağlamalıyım" gibi düşüncelerle duyguların seni yönlendirmeyecek.
Gülümseyeceksin, teşekkür edeceksin. Daha kibar olacaksın. Sabah evden çıkıp bakkala giderken o 200 metrelik yol artık eskisi gibi bir yol olmayacak. Bir yolculuğa dönüşecek. Güneşi izleyecek, çocuğun kahkahasıyla neşeyi hatırlayacak, kedide merhameti görerek yürüyeceksin o bakkala. Kasiyere sevgiyi vereceksin. Artık merhabaların gelişi güzel olmayacak. Merhaba derken sıradan bir merhaban olmayacak artık. Merhabadaki sevgiyi deneyimleyerek söyleyeceksin, coşkuyla. Kelimelerinin canlandığını hissedeceksin!
Şimdi gözlerini kapa lütfen! Elini kalbine koy ve merhaba de. Merhaba, merhaba, merhaba diye yavaşça tekrarla içinden. 2 dakika devam et böylece...
Şimdi anneme komşusundan bir telefon geldi. Gülseren Teyze'nin kardeşi bir sıkıntı yaşıyormuş, annemden kurşun dökmesini rica etti:)
Annem, konuya komşuya ya da canı sıkılana kurşun döker, herhangi bir karşılık almadan. Bunu yıllardır yapar. Babaannesinden el almış. Ön sezileri bu kadar kuvvetli çok az insanla karşılaştım. Kurşun döktüğünde, kurşunun şekillerine bakarak insanların sıkıntılarını söyler ve "şöyle şöyle olacak, merak etme" der. Eliyle vücudunun bazı yerlerine dokunur, dua eder.
"Şöyle şöyle olacak, merak etme" dediği şeyleri de nokta atışıyla bilir genellikle.
Hatırlıyorum, bir komşunun kızına kurşun dökmüştü. Kızın erkek arkadaşı İstanbul'da okuyor, kız da İstanbul'u kazanmak istiyordu, onunla aynı okulda okumak için. Çok tatlı bir kızdı. Annem ona, "İstanbul'da erkek arkadaşınla birlikte aynı okulda okuyacaksın" dedi. Sonuçlar açıklandığında kız İzmir'i kazandı. Annemle karşılaşınca, "Emel Teyze, İzmir'i kazandım" dedi. Annem, "Hayır, İstanbul'da okuyacaksın" dedi. "Olur mu, Emel Teyze, İzmir'i kazandım, artık mümkün değil" dediğinde, annem "Allah büyük, biraz daha bekle" dedi. Üç gün sonra anneme telefon geldi. İstanbul'da istediği bölümden kontenjan açılmış ve İstanbul'da okuyacağını, kayıt olmaya gideceğini söyledi büyük bir sevinçle. Ve o çocukla evliler şimdi. Bu tür ön seziler nasıl gerçekleşebiliyor. Mesela senin de babaannen elini alnına koyduğunda nasıl iyileştiğini. Kızım bu oğlan sana yaramaz dediğinde, o ilk görüşte bunu nasıl anladığını başka bir yazımda detaylıca anlatacağım.
Davet edildiğim çemberdeki hissettiğim o egoya dönelim hadi!
Birinci paragraf:
"O hisle mücadele etmeden, ona isim koymadan, olduğu gibi kabul edebilir miyiz?
Mesela, “Egoyu hissettim,” dediğinde, gerçekten sadece hissetmekle mi yetiniyoruz? Yoksa yargıya doğru mu sürükleniyoruz? Bu noktada yargıya kapılmamak, bizi sevgi frekansında tutan önemli bir anahtardır. Çünkü yargıladığımızda, kendi içimizdeki sevgi frekansından koparız.
Başka birinin egosunu yargıladığımızda, aslında o ego bizi kendi sevgi frekansımızdan uzaklaştırmış olur."
Şimdi yukarıdaki paragrafı bir kez daha okuyunuz lütfen. Bu, spiritüel yolda bazı kapılar aralamış ve daha fazlasını aralamaya hazır olabilecek bir zihinden yazdığım bir metin. “Başka birinin egosu beni kendi sevgi frekansından uzaklaştıracaktır,” cümlesi çok önemli bir farkındalık noktası. Ama aynı zamanda bir düaliteyi işaret ediyor!
Şimdi, o düalitenin ötesine geçmiş bir zihinle yazdığım aşağıdaki ikinci paragrafı keşfedelim. Ardından, senin de böyle anlar yaşadığında uygulayacağın dönüşüm meditasyonu çalışmamı paylaşacağım.
İkinci paragraf:
Kendini sevmeye başladığında, kendi duygularında kaldığında ve düaliteden yani ikilikten ayrıldığında, artık “egolu” ya da “egosuz” gibi bir algın kalmayacak. Egolu birini görmeyeceksin. Çünkü sen o frekansta olmayacaksın. Görürsün fakat hissedemezsin.
Ama sen yukarıdaki paragrafında egolu bir sohbet hissettim, dedin?
Dur anlatayım.
Eğer egoyu hissediyorsan, o an sen de egosun. Eğer sevgiyi hissediyorsan, o an sevgisin ve o an hissettiğin duygular o an içindir! İşte tüm sır burada saklı: Hissettiğin şeyin kendisi olmak. Hani hep diyoruz ya, “Karşındaki senin aynan,” diye. Ama gerçekten bu cümleyi deneyimliyor muyuz? İşte mesele burada başlıyor. Cümle basit gibi görünebilir; hatta 5 yaşındaki yeğenim bile bunu söylüyor. Ama biz, bu bilgiyi gerçekten deneyimleyebiliyor muyuz?
O zaman senin hissettiğin egon kendi egon muydu?
Evet!
Kendi egomdu. Kendi egomu hissettim. Ve durup içeriye çekildim.
Bunu bir ritüele dönüştür ve o duygun için bir alan yarat. Bu alanı bir çemberde otururken, yemek masasında sohbet ederken ya da eve geldiğinde kendi başına da yaratabilirsin.
Dönüştürme meditasyonum:
Çemberde yaklaşık yedi kişi oturuyorduk. O duyguyu hissettikten sonra, ortada kuruyemişler ve bazı eşyalar vardı, çakmak, bardak vs. Çemberin ortasına geçtim ve eşyaları bir düzene sokmaya başladım. Çakmağı, bardağı, diğerlerini düzenledim. Çünkü biraz sonra o duygumla karşılaşacak ve yüz yüze gelecektim. Bu, bir buluşma olacaktı.
O duygumu, gözlerimle gördüğüm bazı kişiler bana hatırlattı. Fiziksel dünyada bu kişileri gördüm ve o his ortaya çıktı. O alanı düzenlemeye başladım. Çakmağı yerine koydum, kuruyemişleri düzelttim. Salondan bir biblo getirip ortaya yerleştirdim. Özgürce hareket ettim. Bu hareketlerim, o açılan alanı güçlendirdi. Özgür oldukça kendine daha çok yaklaşırsın. Sen de yapabilirsin. O bibloyu alıp çembere koy ve özgürce hareket et!
Artık eşyalar düzgündü. Dönüştürme süreci aslında eşyaları düzenlemekle başlamıştı zaten. Çakmağı, bardağı düzeltmek… Bunlar, zihnimdeki duyguları düzenlemekti. Fizikselden enerji bedenine doğru bir yolculuktu.
Çembere oturup fiziksel bedenimi hareket ettirmeye başladım.
Boynunu döndür, omuzlarını hareket ettir. Belini döndür. Kollarını yukarı kaldır ve geriye doğru uzat, omurgan iyice açılsın. Bu minik hareketler, fiziksel bedeninden nefesine ve enerji bedenine yaklaşman için destek olacaktır.
Ellerini dizlerinin üzerine koy. Bu cesurca bir hareket olsun. Ellerini dua eder gibi dizlerinin üzerinde tut. Belki avuç içlerini dizine değdirirsin, belki de göbeğinin üzerinde tutmak istersin.
Şimdi gözlerini kapayabilirsin.
Derin bir nefes al, göğüs kafesine doğru… Ve yavaşça ver. Bu nefes alış verişlerin derin olsun; göğüs kafesin iyice genişlesin. 2-3 dakika boyunca bu şekilde devam et. Şimdi nefesinin sesini daha yakından duyabiliyorsun. Burnundan çıkışını, gırtlağından süzülüşünü… İşte burada nefesinle bir bağ kurdun.
Nefesinle kurduğun bu bağda, o hissettiğin duyguyu zihninde canlandır. Sana hissettirdiklerini fark et. Bu anlarda, cevaplar kendinden kendine belirecektir. O cevaplar, duygunu sana daha da yaklaştıracak. O anda, sağ elini yavaşça göğsünün üzerine koy. Göğüs bölgenin derinliklerinde, o duyguyu daha yakın ve daha yoğun hissetmeye başlayacaksın.

Şimdi kucaklaş.
“Neden hissettim?” diye düşünme. Sadece o duyguya sarıl ve onunla konuş. “Canım egom, biraz önce seni başkasında gördüm. Seni çok seviyorum ve seni bana hatırlatanı da çok seviyorum.” Teşekkür et ona. Bu konuşmayı gönlünden geldiği gibi sürdür. Belki farklı cümleler eklersin. “Elimi göğsüme dokundurabildiğim için, bu insanları duyabildiğim için şükürler olsun,” diyebilirsin.
Bir müddet dur öylece. Çabalamadan, egonu kovalamadan… Sadece sevgiyle kucaklayarak kal o anda.
Ne güzel duruyorsun. Gözlerin kapalı, kirpiklerin görünürken huzur ve sevgi dolusun.
Ve yavaşça gözlerimi açtım. Artık her şey sevgiydi. Ego mu? Nerede? Her şey sevgiydi. Biraz önce egosunu hissettiğim çocuk, ne kadar da güzelmiş! Gözleri nasıl da parlıyor… O egosunu hissettiğim kızın saçları ne kadar ışıl ışıl, ne kadar güzel… Artık o çemberdeki herkeste kendimi görüyordum.
Sevgiyle.
Namaste!




Yorumlar